Yeni Başlayanlar İçin ”Bilimlerin Efendisi”: Siyaset Bilimi

Siyasete ilgi dünya genelinde gittikçe azalmaktadır. Bunun birçok sosyolojik ve psikolojik nedeni olabilir. Bunun sebebi siyasetçilere ve onların partizan avantajlar için yürüttüğü daimi, anlamsız mücadeleye duyulan nefret midir? Bu çaresizlik duygusu, bireysel vatandaşların önemli olmadığı hissi midir? Bir ülkenin başkentinin kısaca politikacılar dahil şeyi satın alan zengin ve güçlü menfaat gruplarının oyun sahası olduğu algısı mıdır?

Bunlardan biri, birkaçı veya hepsi olabilir ancak bizim tezimiz siyasetin önemli olduğudur. Siz siyasetle ilgilenmez ve siyasete katılmazsanız, diğerleri ilgilenir ve sizin hayatınızı idare edecek kurallara etki ederler. Siyasete katılanlar ve siyasetle ilgilenenler bir başka ülkeye savaş mı ilan edecek? Bu savaşta kim savaşacak? Sen. Belli vatandaşları ve şirketleri kayırmak için vergi kanunlarını mı değiştirecekler? Diğerlerinin ödemekten kaçınmış oldukları vergileri kim ödeyecek? Sen. Dolayısıyla siyaset asgari düzeyde de olsa her yurttaşın ilgilenmesi, takip etmesi gereken konuların başında gelmektedir. Peki siyaset demiş olduğumuz olguyu var eden nedir? Siyaset Bilimi nasıl ortaya çıkmıştır? Onun hayatımızı şekillendirmekte en önemli faktör haline gelmesini sağlayan fikriyatı kim veya kimler ortaya koymuştur?

Siyaset bilimi disiplininin kurucularından Aristoteles siyaseti ‘’bilimlerin efendisi’’ olarak adlandırdı ve siyasetin her şeyle ilişki olduğunu ve politika kararlarının diğer her şeyi yönettiğini belirtti. Yale Üniversitesi kürsüsünün ağır toplarından Harold Laswell ise ‘’kimin neyi elde ettiğinin incelenmesidir’’ diyerek siyaset bilimiyle bireysel çıkar arasındaki köprüyü kurdu. Bu tanımlardan hareketle bir gerçekliği de göz önünde bulundurmak gerekir: Hemen hemen her şey siyasi olduğunda, siyaseti incelemek neredeyse her şeyi incelemek demektir.

siyaset bilimi

Siyaset kavramının ortaya çıkışı Antik Yunan’a kadar gitmektedir. Platon ve öğrencisi Aristoteles, Atina’nın çökmekte olduğunu düşündüler ve bunun niçin olduğunu anlamaya ve bundan nasıl kaçınabileceğini söylemeye teşebbüs ettiler. Böylece hala siyaset biliminin kalbinde yatan bir gelenek başladı: İyi, istikrarlı bir sistem arayışı.

16. Yüzyıl’ın başlarında Niccolo Machiavelli bazılarının modern siyaset biliminin dönüm noktası olduğuna inandığı şeyi takdim etti: Hükümdar (Il Principe). Bu eser iktidarı elde etme ve elde tutma üzerineydi. Eserde bir hükümdarın nasıl davranması, nelere dikkat etmesi ve neleri yapıp yapmaması üzerine tavsiyeler verilmektedir. Bir başka kaynakta bu eserin Osmanlı Devleti’nin en parlak dönemini yaşatan Kanuni Sultan Süleyman tarafından da okunduğu belirtilmektedir.

Machiavelli’nin ardından ‘Sözleşmeciler’ dediğimiz Hobbes, Locke ve Rousseau siyasal sistemlerin niçin var olması gerektiğini incelediler. Thomas Hobbes tabiat halinde (uygarlık öncesi toplum düzeni) toplumsal durumun tam bir çöküş içinde olacağını ileri sürdü ve insanlar birbirleriyle o kadar düşman olacaklardı ki bu durum; ‘’herkesin herkesle savaşı’’ olarak nitelendirilecekti. Hobbes bu durumda toplumun korkudan doğacağını ileri sürer. Çünkü onlar için artık önemli olan anarşiden kurtulmaktır dolayısıyla kötü bir kralın monarşisini tercih edeceklerdir. John Lock ise tabiat halinin o kadar kötü olmayacağını ileri sürdü, tek sorun mülkiyetlerin korunamamasıydı. Bunu halletmek için insanlar sözleşme ile sivil toplumu oluşturarak, mülkiyet haklarını garanti altına aldılar. Jean-Jacques Rousseau 18. Yüzyıl Fransa’sında yaşadı ve bazıların göre, Fransız Devrimi’nin felsefi temellerini hazırladı. Rousseau’nun teorisi diğerlerinden farklı olarak tabiat halinin son derece iyi olduğunu ileri sürdü. ”İnsanları yozlaştıran şey toplumun kendisidir!” Ancak ortak iyiye ulaşmak için, yine de bir sözleşme yapmak gerekliydi çünkü bireysel irade, genel iradeye dönüşmeliydi.

siyaset bilimi
John Locke – Thomas Hobbes – J.J Rousseau

İnsanları yozlaştıran şey toplumun kendisidir!

Jean-Jacques Rousseau

Sözleşmecilerin ardından belki de dünyanın en çok tanınan siyaset bilimcilerinden ve iktisatçılarından biri olan Karl Marx, Marksizm olarak isimlendirilen teorisini ortaya attı. Hayli karmaşık olan bu teori burada en sade şekliyle ifade edilmeye çalışılacaktır. Marx tarihi ileri taşıyan temel faktörün ekonomik olduğu fikrini ileri sürdü. Teorisinin üç ayrı bölümü bulunmaktadır; bir iktisat teorisi, bir sosyal sınıf teorisi ve bir tarih teorisi. İktisat teorisi ezilen (proleterya), ezen (burjuva) sınıfları arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Buna göre ezilen sınıfların özgürleşmesi, ezen sınıfların alaşağı edilmesi ile mümkün olabilecektir. Böylesi bir süreç ilk başta siyasal olarak sosyalizmi, ilerleyen safhada komünist toplumu var edecektir. Sosyal sınıf teorisinde ise en basit ifadesiyle eğer bir ülke savaşa giderse bunun sebebi toplumun savaş istemesi değildir; fakat egemen burjuvazinin ekonomik kazanç için bir savaşa ihtiyacı olmasıdır. Ona göre proleterler vatansızdır ve hepsi kapitalistlerin topukları altında ezilmektedir. Tarih teorisi ise tarihinde göstermiş olduğu üzere egemen sınıflarla toplumun çıkarları birbiriyle ciddi bir biçimde çatıştığında sistemin çöktüğünü gösterdi.

siyaset bilimi

”Proleterya vatansızdır! Hepsi kapitalistlerin topukları altında ezilmektedir!

Yukarıda bahsedilen isimlerin siyasetin bir bilim olarak ortaya çıkışındaki mihenk taşlarıdır. Onlardan sonra gelen kurumsal, çağdaş ve modern teoriler bu isimlerin oluşturmuş olduğu zeminin üzerinde yükselmektedir. Son olarak mevcut siyasal düzeni tesis eden Yeni Kurumsalcılık yaklaşımı ile 1970’lerde siyaset bilimi kurumları yeniden keşfetmeye başladı. Bu yaklaşımın püf noktası şudur: Devlet yapıları – yasama organı, partiler, bürokrasiler vb. – kendi hayatlarını sürdürür ve onlar içinde yaşayan ve onlardan yararlanan insanların davranışlarını ve tavırlarını şekillendirir.

Bu yazıda en sade biçimiyle hemen her gün hayatımıza etki eden, onu şekillendiren ve dönüştüren siyasetin kökenlerine dair bir yolculuğa çıktık. Çevremizde isimlerini sıkça duyduğumuz ve bazıları yüzlerce yıl önce hayatını kaybetmiş bu kişilerin düşünceleri günümüz dünyasına hala etki etmektedir. Ayrıca bu bilim insanlarının oluşturmuş olduğu zemini öğrenmek, üzerine kurulan medeniyeti en iyi şekilde anlamamıza da katkı sağlayacaktır.

Siyasetle ilgilenenlere, öğrenmek ve bir gün öğretmek isteyenlere katkı sağlayabilmiş olmak ümidiyle.