Çin’in yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip Wuhan şehrinde 12 Aralık 2019 ‘da görülmeye başlanan Coronavirus şu ana kadar 20 Mart itibari ile 11.200 kişinin ölümüne neden oldu. Yaklaşık 270.000 kişinin de etkilendiği bu virüs, dünyanın neredeyse her köşesine yayılmış durumda. Birçok ülke seyahatleri askıya aldığını bildiriyor. Ancak dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’dir. Her ülkede mutlaka bir vatandaşı bulunan Çin, zamanında gerekli önlemleri almamakla suçlanıyor. Karantina ve tespit konusunda geç kaldıklarını söyleyemeyiz ancak beslenme açısından oldukça problemli.
Tüm bu yaşananlarla birlikte birçok ülkelerde hastalığa yakalanan insanların yaşamlarını yitirdiği bilgisi gelmeye devam ediyor. Karantina, bulaşıcı bir hastalığa maruz kalmış veya hastalığın kuluçka süreci içinde hastalığa yakalanmış olma potansiyeli olan insan veya hayvanların bu hastalığı yaymalarının önüne geçmek için hareketlerinin kısıtlanması, hastalığın görüldüğü bölgeden dışarı çıkmalarının engellenmesi olarak tanımlanabilir.
Dünyada İlk Veba Çin’de Ortaya Çıkıyor.
Karantina kelimesinin anlamı bakımından tarihçesi ise 14. Yüzyıla dayanıyor. İtalyanca kaynaklı bu kelime, Avrupa’yı kasıp kavuran veba hastalığı ile ilişkili. Avrupa vebadan çok korkuyordu. Korkmakta haklılar çünkü büyük çoğunluğu vebalar nedeniyle ağır kayıplar verdi. Avrupa nüfusunun 500 milyon olduğu bir dönemde 100 milyon insan vebadan hayatını kaybetmiştir. Bir o kadar da hayvan itlafı oldu. Bu bulaşıcı hastalıklar kaynaklarda ‘Kara Ölüm‘ diye de geçmekte. Ne tesadüftür ki ilk Çin’de ortaya çıktığı, ticaret yollarını izleyerek Avrupa’ya ulaştığı kabul edilir. Veba, gemilerde yaşayan fareler ve bunların üzerinde yaşam bulan bit, pire gibi parazitler ile Avrupa limanlarına ulaşmıştır.
1340’lı yıllarda zamanın en önemli liman şehirlerinden Venedik’e ulaşan veba buradan İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz gibi iç kesimdeki ülkelere doğru hızla yayılıyordu. Buna önlem almak isteyen zamanın hekimleri ve bürokratları limana gelen gemileri ve içindeki tayfaları limana almadan açıkta veba ihtimaline karşı bekletmeye başladılar.

Gemi personelinin 40 gün boyunca karaya ayak basması yasaklanmıştır. Bu 40 gün, ‘kırk‘ anlamına gelen İtalyanca “cuaranta“ veya “cuarantina“ ile tabir edilmiştir. Bugün bildiğimiz adıyla karantina olmuştur. Gemi personelleri olur da bu 40 gün içerisinde hastalanmaz ya da ölmez ise karaya ayak basabilirdi.
Benim ve tahminimce dünyada çok fazla insanın kitaplarını severek okuduğu Amerikalı yazar Dan Brown , ‘Cehennem’ adlı kitabında bu konuya şöyle değinmiştir “ Ölüleri gömecek toprak kalmamıştı. Hastalığa sıçanların neden olduğunu anladıklarında Venedik gelen tüm gemilerin yüklerini boşaltmadan önce kırk gün açığa demirleyip beklemelerini gerektiren bir kanun çıkarmıştı. Günümüzde, İtalyancası ‘’quarantina’’ olan kırk rakamı, karantina kelimesinin nereden geldiğini hatırlatan tatsız bir kelimedir.’’

Bulaşıcı hastalıklar sebebiyle çeşitli tedbirlerin alınması ve hastalığa yakalanmış olanların tecrit edilmesi eskiden beri görülen bir uygulamadır. Eski Ahid’de, savaştan sonra orduda çıkan veba salgını dolayısıyla askerlerin yedi gün süreyle ordugâhın dışında konaklamaları, vücutlarını, elbiselerini ve diğer eşyalarını temizlemeleri, ateşe dayanıklı madenî eşyanın tamamını ateşten geçirmeleri emredilmekte ve ancak yedinci gün tekrar yıkanıp elbiselerini de bir daha yıkadıktan sonra ordugâha girebilecekleri belirtilmektedir.
Hz. Peygamber bir yerde veba çıktığını duyanların oraya girmemelerini, bulundukları yerde zuhur etmesi halinde ise oradan çıkmamalarını emretmiştir (Buhârî, “Ṭıb”, 30; Müslim, “Selâm”, 92).
Pasarofça Antlaşması’nın ardından Osmanlı-Avusturya ticarî münasebetlerinin ve mal mübadelesinin artmasıyla Avusturya, Doğu’dan taşınan veba hastalığının ülkesine sirayetini engelleyebilmek için Osmanlı tüccar, yolcu ve mallarına karşı çok katı karantina tedbirlerine başvurmuştur. Osmanlı ülkesinden gelen yolcuların ve malların karantinaya uğramadan sınırdan geçişine izin vermemiş, Osmanlı-Avusturya sınırı boyunca bu işle uğraşan ve salgınların söndüğü zamanlarda dahi sıkı kontrollere devam eden üç aşamalı idarî bir teşkilât meydana getirmiştir.
Osmanlılar ’da karantina uygulaması sistemli olarak 1835 yılında Çanakkale’de başladı. Akdeniz çevresini etkileyen kolera dolayısıyla Çanakkale’de karantina çadırları kuruldu, Marmara ve İstanbul’a gidecek gemiler bir süre bekletildi. Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi iki bin beş yüz kuruş maaşla karantinaya müdür tayin edilirken Avusturya konsolosunun oğlu da yardımcı yapıldı. Karantina bekleyen kayıkların reislerine karantina tezkiresi verilmesi usulü getirildi.

1901 İstanbul Vebası yedi ay sürmüş ve yalnızca 26 kişi hastalığa yakalanıp 8’i yaşamını yitirmiştir. İstanbul’da son ciddi veba istilası 1919 Ekim’inde yaşanmış, şehrin Galata taraflarında beliren hastalık ardından bu mahal kordon altına alınmış, başkentten ayrılanların seyahat izin belgesi almasıyla çıkışlarına izin verilmiş ve hızla fare itlafıyla diğer dezenfeksiyon işlerine girişilmiştir. Bu kısa süreli salgında 24 kişi hastalığa yakalanıp bunların 10’u yaşamını kaybetmiştir. Ne var ki 1920 yılında 67 vaka belirmiş ve bunların 32’si ölümle sonuçlanmıştır. Artık salgın denemese de veba vakaları 1921 ve 1922’de de İstanbul’da görülmüştür.
Bir cevap bırak