Aile ve Sosyolojik Perspektif

Aile, genel anlamda anne, baba ve çocuktan oluşan bir yapıdır. Aynı zamanda devletin de en alt kurumudur. Bu sebeple aileden bahsederken devletin yönetim sistemlerinden biri olan kapitalizme değin meden geçemeyiz. Tabii ki her devlet kapitalizmle yönetilmiyor ama bizim içinde bulunduğumuz devlette Türkiye’de ve aynı düzlemde olduğumuz diğer devletlerde ailenin nasıl bir şekilde olduğunu irdelemek iyi olacaktır. Bu irdelemede üzerinde durulacak konu başlıklarından biri evvela modernizm sonrasında da şirketlerin bu modern aileye olan hizmetine (!) değinmeyi düşünmekteyim. Her yazımda olduğu gibi söylemlerin inşasına da değinmeden edemeyeceğim; çünkü “modern” kelimesi ülkemizde çok farklı anlamları kendine çekmiş bir kelimedir. Konuyu anlamak açısından değinmekte fayda vardır.

aile

Sanayi Devrimi’nin 1760-1830 yılları arasında Britanya’da ortaya çıkmasıyla birlikte insanların iş güçleri de farklı alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Tarımın sanayileşmesi, iş güçlerinin fabrikalara yönlendirilmesiyle aslında insanlar hem ekonomik hem de sosyo-kültürel farklılıklara girmişlerdir (Woodruff, 2002). Burada mercek altına almak istediğim nokta konudan da anlaşılacağı üzere ailenin bu devrimle nasıl bir evrim geçirdiği üzerinedir. Tabii evrim bir anda olmuyor. Sanayi Devrimi de aslında bir anda tek bir tarihle ifade edilemez. Bir oluşum ve dönüşüm süreçleri bütünüdür. Bu sebeple bu bütünün bir öncesine ve bir sonrasına değinmek sonrasında şu an nerede olduğumuzu konuşmak daha iyi olacaktır.

Bilindiği üzere “geleneksel” ve “modern” bir ayrımı ifade eder. Bu ayrımlarla biz, iyi ve normal olanı modern olarak nitelendirirken ilkel olanı geleneksel olarak nitelendirmekteyiz. Geleneksel toplum, geleneksel aile gibi. Bu noktada geleneksel aileyi yani Sanayi Devrimi öncesi aileyi ele alıp irdeleyelim. Sonrasında bu ailenin nasıl bir aileye dönüştüğüne bakalım. Aslında bu söylediklerim bir anda, her toplumda, aynı tarihlerde olan somut bir şey değildir. Günümüzde geleneksel aile dediğimiz aileler bulunmaktadır. Aile yapısı bölgelere göre farklılık gösterecektir. Ülkemizde de bu böyledir. Göstermek istediğim nokta bu farklılığın neden ve niçin olduğudur.

Geleneksel toplumlar bireyden çok ailenin refahını sonrasında ise toplumun refahını göz önüne alır. Hatta biz buna “cemaatçi toplumlar” da diyebiliriz. Bu sebeple aile bireyinin ne istediği önemsizdir. Amaç ailenin ne istediğidir. Aileyi temsilen ise tahmin ettiğiniz üzere ataerki sistemle düzenlenmiş olduğu için bir baba figüründen söz etmemiz gerekir. Baba karar alıcıdır, ailenin saadetini düşünen kişidir. Bu sebeple geleneksel ailelerde erkek(lik) önem kazanmıştır. Yazının bu kısmında söylemekte fayda görüyorum. Biliyorsunuz kapitalizm bu geleneksel toplum modelinden bizleri çıkarıp bireyci topluma döndürmeyi amaçlar. Bunu şuradan anlayabiliriz; daha çok reklamlarla kişinin kendi bireyselliğini ortaya koyacağı ürünler satıyor olması, X markalı kahve firmalarının isme özel kahveler satmaları, isme özel yine bazı Y markalarının ürünleri satışa çıkarmaları bunlara örnektir. Günümüzdeki kapitalizm böyleyken çıkış noktası tabii ki çok farklıdır. Sadece yeri gelmişken değinmekte fayda gördüm.

Devam edecek olursak bir de idealize edilen modern aile üzerine konuşalım. Modern aile geleneksel aileye göre daha bireycidir. Her ne kadar erkek egemenliği modern ailede görsek de gerek çalışma biçimleri gerekse ailenin dinamiği açısından farklılıklar gösterir (Fişek, 2005). Özellikle çıkış noktası geleneksel aileden çok farklıdır. Yazının ileriki yerlerinde modern ailenin çıkışını tartışıyor olacağız.

“Modern” kelimesi “modern aile” ile birleştiğinde herkesin ideal olarak göstereceği bir şeye dönüşmüştür. Bu ideale kapitalizmle birlikte devlet de hizmet etmektedir. Modern aileyi yüceltir ve devletin en alt kurumunu diğer kurumlarıyla özdeşleştirmek için besler. Bunu şu sebeple yapar: “…ailenin rolü, toplumsal yaşamın yeniden üretilmesinde ve mevcut toplumsal ilişkilerin sürekliliğinin sağlanmasında aracılık yapmaktan ibarettir.” (Aytaç, 2005, ss: 43). Yani devlet bu alt kurumu besler ve “dizginlerse” bütünlüğünü korumakta da başarılı olacaktır. Aynı tip aileler bir bütünü bir görüş birliğini de teslim edecektir. (Modern) ailenin rolü bu sebeple yadsınamaz. İnsanın çıkış noktası bulunduğu devleti de nereye taşıyacağının belirleyicisi olur. Her ne kadar iradeye inanılsa da bazı insanlar okumaktan, kendini geliştirmekten acizdirler. Bu sebeple onların düşünüp tartmasından daha çok sistemi sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir. Ee tabii böyle insanlardan oluşan bir topluma hangi devlet hayır diyebilir?

Peki ideal hâline gelen bu modern aile nasıl bir ailedir? Devlet hangi kanallarla bu aileyi besler?

Bu aşamadan sonra bahsettiklerimizi birleştirmeye ve bir bütün hâlinde bakmaya çalışalım. Sanayi Devrimi’nden, modern aileden, devletten bahsettik. Bu noktada tepeden baktığımız zaman görmemiz gereken kapitalizmdir. Bu üç tanımlama bizi doğruca kapitalizme götürür, fakat değinmemiz gereken nokta kapitalizmin ve devletin aynı perspektiften nasıl baktığıdır. Amaçları farklı olan bu iki yapı nasıl bir araya gelmiştir? Gelin birlikte tarihi ve sosyolojik çerçevede birleşmelerine tanıklık edelim.

Marksizmin aileye bakışı onun bir görevi olduğu yönündedir. Yani aile bir amaca hizmet etmek üzere kurgulanmıştır. Aytaç (2015, ss: 45) bu görevi şöyle tanımlamaktadır: “Marksizm’de aile, baskı ve sömürüyü yapılandıran bir kurum olarak kabul edilmiş ve politik düzeyde ‘aile karşıtı’ bir tutum benimsenmiştir.”. Sonrasında Aytaç (2015), buna dair ilk metin olarak Komünist Manifesto’yu öne sürer. Marksizmin aileye karşı ilk tutumu böyleyken hatta ailenin yok olacağı öngörüsündeyken peki sonrasında neler olmuştur?

Sanayi Devrimi’nden sonra işçi sınıfı aslında bir aile düzeni tutturamamıştır. Genelde günübirlik ilişkilerle cinsellik çok ortada, mahrem olmayan bir biçimde deneyimlenmiştir. Sonrasında ise yöneticilerin bu durumu iş gücünde de vurdumduymazlık olarak görmesi sonucu bir denetim modeli izlemek istemeleri ailenin de kurulmasına yol açmıştır. Yani işçinin aile düzeninin, iş gücünü nasıl kullanacağını da belirleyeceği öngörülmüştür. Bu öngörünün formüle edilmesine “sınıfsal ve siyasal taleplerin formülasyonu” şeklinde tanım getirilmektedir. Bu iki farklı yapı da aynı noktaya değindiği için artık Marksizm ailenin destekçisi, besleyicisi hâline gelecektir. Bu çarkı döndürmek işçilere kalıyorsa işçiler de elbette düzenli ve iyi bir iş çıkarmalıdırlar. Belki de psikolojik perspektifle bakarsak işçilerin kaybedecek bir şeyleri olmaları; o işe mecbur kalmaları gerekiyordur.

Kapitalizm ve devletin bu düzlemde bir araya gelmesiyle birlikte aile de yavaş yavaş şimdiki şeklini almaya başlamıştır. O zamandan itibaren “çocuk odaları” gibi, “ebeveyn odası” gibi ailenin (ev) düzenine etki eden aynı zamanda pazarlamayı da canlandıran şeylerle modern ailenin inşası başlamıştır. Bu modern aile, geleneksel ailedeki gibi büyük anne veya büyük babayı içinde barındırmayarak anne, baba ve çocuk üçgeninde yapılandırılmaya zorlanmıştır. Böylece (erkek) işçilerin işlerine bağımlı olup çarkı döndüreceklerinden emin olunmuştur. Hatta o zamanlar kadınlar için de “İyi anne nasıl olunur?” üzerine birtakım devlet programları açılmış, kadınlara dersler verilmiştir. Burada kadının daha çok evde tutulması, çocuk bakması amaçlanmış; erkeğinse iş gücünde desteklenmesi uygun görülmüştür. Bu sebeple devlet ve kapitalizm aile konusunda hemfikir olmuşlardır.

Bu yazı aileyi genel perspektif ile açıklamak amacıyla yazılmıştır. Umuyorum ki daha derinden ve başka kitaplarla birlikte inceleyip sizlere aktarma fırsatı bulabilirim. Yazıda “Aile Sosyolojisi” dersinde de kullandığımız Ailenin Serencamı isimli kitaptan fazlaca faydalandım. Sizlere de konuyla ilgiliyseniz mutlaka okumanızı öneririm. Bu konuda daha birçok kitap var. Özellikle feminist bakış açısıyla yazılmış Sevgi Soysal’ın Tante Rosa isimli kitabı, Zaven Biberyan’ın Meteliksiz Aşıklar isimli kitaplarına bakabilirsiniz. Bu kitapları bize öğretilen ve gördüğümüz aile düzeni çerçevesinin dışında bakarak okumanızı öneririm. Dilerim biraz olsun ilham olabilmiştir.

Kaynakça

AYTAÇ, A. (2015). Ailenin Serencamı, Ankara: Dipnot Yayınları.

FİŞEK, G. (2005). Gelenekten Değişime: Türkiye’de Aile ve Ergenler, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Adolesan Sağlığı Sempozyum Dizisi, No: 43, s. 39-49.

WOODRUFF, W. (2002). Modern Dünya Tarihi, (Çev.) Hale Vardar & Arda Vardar, İstanbul: Pozitif Yayınları.


Nida Nur Yağız
Araştıran, öğrenen ve aktarmayı seven; bilginin paylaşılması gerektiğine inanan biri. İletişim için: [email protected]