Piaget VS Vygotsky

Bu yazıda en başta bilimden ve kuramların nasıl ortaya çıktığından bahsedeceğim. Sonra da Piaget’in ve Vygotsky’nin çocuk üzerine yapmış oldukları görüşlerini karşılaştırıp hangisinin tarafında olmamız gerektiğini söyleyeceğim.

Isınma turunu hemen atlamayalım, çünkü bu kuramcılarla ilgili hiç fikri olmayanlar olabilir aramızda. Daha doğrusu neyin kuramcıları olduklarını anlarsak soru işaretlerimiz büyük ölçüde azalmış olacaktır. Bu yüzden demeliyiz ki bu iki isim psikolojinin temellerini atmıştır. Aslında psikolojinin temelini zorlasak ilk insana kadar dayandırabiliriz, bu ayrı. Burada bahsedilen temel ise şöyle: Modern bilimin gelişmesiyle birlikte (aslında bilim dediğimizde modern bilimi de ifade etmiş oluyoruz) insan doğası da daha sistematik, gözleme dayalı incelenmeye başlandı. Psikoloji de aslında buradan hareketle gelişimini diğer bilimler gibi sürdürmüştür. Peki bilimden kastımız nedir?

Bilim

Bilim, bildiğimiz anlamdan bir tık uzaklaşıp eleştirel baktığımız zaman yapılan icadın ya da bulunan şeyin kaşiften ayrılamadığı ve kaşifin istediği doğrultuda gelişen sistematik bir kurallar bütünüdür. Bilim, her ne kadar değişime ve gelişime açık olarak tanımlansa da bu değişime açıklık deney ve gözlemle (en basit anlamda) olmuyorsa bu sözel itirazlar bir sonuç yaratmayabilir. Bilime karşı çıkan da bu doğrultuda bilimsel bir araştırma olmak zorundadır. Yani araştırmalar üst üste koyularak var olan şey gelişir.

Psikolojinin bir bilim olduğunu kabul etmek zordur, çünkü insanlara daha soyut gelmektedir. Her ekol farklı olsa da temel anlamda davranışlardan zihinsel süreçleri kestirme gibi bir yol izleyerek gelişen psikoloji, sadece insan üzerinde değil hayvanlar üzerinde de birçok çalışma yapmaktadır. Vygotsky ve Piaget’den bahsedecek olursak onların insanlar üzerinde çalışmalar yürüttüğünü en baştan söylememiz mümkün. Elbette kişisel ilgi alanları sadece psikoloji olmamıştır, özellikle Piaget’de ama ortak yönleri insan üzerine yaptıkları çalışmalar olmuştur. Bu yüzden şimdilerde isimlerini Gelişim Psikolojisi alanında görmemiz mümkündür. Peki bu ismin geliştirmiş olduğu kuramları onlardan ayrışabilir mi?

Kuram ile Kuramcı

Belki biraz zorlama bir metafor olacak ama bir yemeğe ilişkin farklı tarifler bulabilirsiniz. Sonuçta tatları çok yakın gelir ama hedef halindeki yemek yapılmış olur. Aynı zamanda yemek yapanın “elinin lezzeti” de içindedir. Şimdilerde bu el lezzetiyle ilgili birtakım araştırmalar var olduğu yönünde ama konumuz değil. Buradan hareketle kuram ile kuramcının da yemek ile yemeği yapan kişi gibi düşünülmesini ve bir alt paragrafa geçilmesini rica edeceğim.

Bu aralar insanları anlamak ve anlamlandırmak moda olduğu için psikoloji gibi alanların dışındakiler de anlamakta zorlanmayacaktır, “Ne yaşadı da böyle dedi acaba?” sorusunu çok sormaya başladık. Kuramcılar da ortaya koydukları kuramlarında bize bu soruyu sordurmalıdırlar. Ne yaşadı da bu kuramcı, kuramı böyle bir doğrultuda oldu? Bu soruya cevap ararken psikoloji gıybetine düşüp derin bir stalk yapmak mümkündür, meraklısına. Bazılarımız da kitaplardaki biyografilerle yetinebiliriz. Fark etmemiz gereken nokta, kuramın doğrultusunun da bir insanın o güne kadar ne yaşadığına bağlı olduğudur. Buradan hareketle şunu sorabiliriz: Tarafsızlık ne kadar mümkün olabilir? Şimdi bu soruyu akıllarımızda tutup Piaget’ye ve Vygotsky’e değinebiliriz.

Jean Piaget (1896 – 1980)

çocuk

Piaget 1896 yılında İsviçre’de doğmuştur. Doğum ve ölüm yıllarından anlayabileceğimiz üzere uzun bir yaşam sürmüştür. Çocukluğunda daha çok biyolojiye ilgisi olmuş, hatta yumuşakçalarla ilgili yayınlar yapmıştır. O dönemler bir müzeden yumuşakçalar bölümünün yöneticiliği teklifini alsa da henüz ortaokulda olduğu için bu teklifi geri çevirmek zorunda kalmıştır. Doğa bilimlerine ilgisini devam ettirip bu alanda çalışmalar yapmıştır. Aynı zamanda felsefe ile de ilgilenmiştir. Nihayet Zürih’te gezdiği bir psikoloji laboratuvarından sonra psikoloji ve felsefe okumuştur. Bu dönemde zeka testlerinin yaratıcılarıyla da bir araya gelme fırsatı yakalamıştır. Hatta standardizasyon çalışmalarına katılması için teklif etmişlerdir. Yani testlerin ölçüm aracı haline gelmeleri için çocuklar üzerinde çalışmalar yapmıştır. İşte tam bu esnada bir şeylerin farklı gittiğini anlamıştır. Çocuğa sormuş olduğu sorunun doğru veya yanlış cevabını çocuğun açıklamasını istediğinde düşüncelerde bir problem görmüştür. Bu esnada gelişim üzerine çalışmalar yapmaya başlayacaktır. Çalışmalarının büyük bir bölümünün Piaget’nin kendi çocuklarını gözleyerek yaptığı da ayrı bir gerçektir.

Piaget gibi bir kuramcının psikolojiyle karşılaşma hikâyesi, zeka testleriyle karşılaşması gibi deneyimleri onun yaratacağı kurama da doğrudan etki edecektir. Yani kuramı ile Piaget’yi iki ayrı şey gibi düşünmemiz çok mümkün değildir. Aynı zamanda Piaget’nin yaşadığı yıllarda çocukluk özel süreçlerinin olan bir dönem olarak düşünülmeye başlanmıştır. (Buna kapitalizm de hizmet eder.). Bu yüzden bu özel süreçler Freud’un psikoseksüel gelişimi kuramı gibi Piaget tarafından da yine “özcü” bir bakış açısıyla irdelenecektir. Azıcık size bu özcülükten kastın ne olduğunu anlatacağım. Sonra kaldığımız yerden devam ederiz.

Özcü(lük)

Özcü yaklaşım, bilimin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan bir yaklaşımdır. Daha çok biyolojik yaklaşım gibi, var olan bir şeyi varlığının bulunduğu şeyin içine atfeder. Psikoloji açısından bakarsak davranışları bireyin içsel süreçlerine bağlamak diyebiliriz. Bu düşünsel süreçler de olabilir, fizyolojik süreçler de olabilir. Piaget’ci bakış açısıyla çocuğun bilişsel gelişimi, sadece çocuğun kendi fizyolojik işleyişiyle gerçekleşir. Dış etkenler bunu değiştiremez. *Yani çevre gelişime etki etmez.* Bu yüzdendir ki Piaget çok söylemese de Piaget’in savunucuları çocuk gelişimini evrensel kabul eder. Ek parantez olarak Piaget’nin kendi kuramına eleştirel baktığını da belirtelim. Yani her coğrafyadaki çocuk için kuramında saymış olduğu gelişimler gerçekleşir. Birazdan onlara da geleceğiz.

Piaget’den devam edelim. Bu noktaya kadar kendisinden bahsettik. Biraz da özcü bakış açısının ne olduğunu konuştuk. Kitaplardaki gibi başlık başlık gitmek yerine size kuramının genel mantığından bahsetmek istiyorum.

Piaget’nin Evreleri

Piaget bilişsel gelişiminin sırayla evrelerden geçtiğini öne sürer. Bu evreler doğumdan itibaren nitelendirilmiştir. 0-2 yaş aralığı için duyu-hareket dönemi, 2-7 yaş aralığı için işlem öncesi dönem, 7-11 yaş aralığı için somut işlemler dönemi ve 11-15 yaş aralığı için soyut işlemler dönemini tanımlamıştır. Bu evrelere ilişkin ayrıntılı bilgileri birçok yerden edinebilmeniz mümkündür. Tabii tarihteki çağlar gibi bir anda bir sonraki evreye geçtiğini düşünmemek gerekir. Geçişlerde bir akışkanlık vardır, birden bire olmaz. Her çocuk için bu geçişler gerçekleşir ve bilişsel gelişim bu dönemlerde hep bir basamak daha gelişmiş olur. Özellikle somut işlemler dönemi ile birlikte çocuğun algılamalarında gelişmeler olacaktır. Basit matematiksel işlemleri anlayabilirler. Soyut işlemde de bu daha da gelişir ve çocuk zihninden problemleri çözmeye başlar. Mesela zeki çocuk Piaget’nin kuramına göre 7-11 yaş aralığında zihninden problemleri çözen çocuktur demek mümkündür.

Piaget iyi hoş demiş ama böyle bir kuramın mantığında ne eksiktir? Bu soruyu aklımızda tutup biraz Vygotsky’e bakalım. Vygotsky’de zaten bu sorunun cevabını vermiş olacağız.

Lev S. Vygotsky (1896 – 1934)

çocuk

Vygotsky, 1896 yılında Rusya’da doğmuştur. Geniş bir ailede büyümüştür. Bu geniş aile bize yoğun etkileşimlerin olduğu bir çocukluk geçirdiğini düşündürebilir. Moskova Üniversitesi’nden hukuk derecesi almış ama yine de aklı psikoloji, felsefe ve edebiyatta olduğu için bu alanlarda da çalışmalar yürütmüştür. Psikoloji alanında katıldığı bir konferans sonucu Moskova’daki bir Psikoloji Enstitüsü’nde iş bulma şansı yakalamıştır. Aynı zamanda iyi bir konuşmacıdır ve psikoloji alanında oldukça popülerlik elde etmiştir.

Vygotsky, çocuk gelişimi üzerinde sosyal ortamlardaki etkileşimlerin önemli olduğunu söyleyerek kuramı şekillendirmeye başlamıştır. Geniş bir aileden gelmesiyle ilişkilendirmek mümkündür ama şu paragrafı aynen kitaptan alıp yazmak istiyorum. Çok önemli:

Vygotsky, Marx ve Engels’in ekonomi ve politika üzerine görüşlerini her biri sonra daha kapsamlı şekilde açıklanacak olan başlıca üç yoldan psikolojiye aktarmıştır. Birincisi, insanların doğanın yanı sıra kendilerini çalışma ve araç kullanımıyla dönüştürdükleri görüşlerini insan gelişime de uygulamıştır. El zihni yaratır. Ekonomik üretim şekli -örneğin sosyalist, kapitalist ya da feodal- insanların çalışma koşullarını ve sosyal etkileşimlerini belirler. Bunun karşılığında bu deneyimler de bilişlerini -bilişsel üsluplarını, tutumlarını, gerçeklik algılarını ve inançlarını- etkiler. Vygotsky bunu gelişim psikolojisine aktardığı için çocukların sosyal ortamlarda diğerleriyle etkileşimleri ve bu etkileşimlerde kullanılan dil gibi “psikolojik araçlar” çocukların düşüncelerini şekillendirir.

(Miller, 2017)

Bu paragrafın devamında ikinci olarak Vygotsky’nin ortak mal ilkesi ile ortak bilişi karşılaştırdığı söylenmektedir. Yani yetişkinlerin bu bilgileri çocuklara aktarmak gibi bir paylaşım sorumluluğu vardır. Üçüncü olarak Marx’ın diyalektik değişim ilkesini gelişimle ilişkilendirmiştir. Gelişimin sürekli bir etkileşimle değişerek devam ettiğini söylemiştir. Söylenilene göre Vygotsky sadece 10 yıl psikoloji alanında çalışmalar yapmıştır ve bu çalışmalar bizim hâlâ konuştuğumuz çalışmalardır. Gerek düşünceleri ve gerekse bakış açısıyla yargılanmıştır. Yine de düşünceleri çalışmalarının yasak olduğu yıllarda bile elden ele dolaşmaya devam etmiştir. Verdiği mücadele ve gelişim psikolojisine katkıları ile hayran olunası biri. Biraz kuramına giriş yapalım o zaman.

Çocuk

Vygotsky için çocuk “bağlam içinde çocuk”tur. Bağlam demek, dilin ve coğrafyanın, genel anlamda kültürün ifadesidir. Bağlam içinde çocuk ise içinde bulunduğu toplumdan koparılamaz, ayırt edilemez, bir yere konumlandırılıp özel olarak ele alınamaz bir şeydir. Yani çocuk içinde bulunduğu sosyokültürel bağlamın bir parçasıdır. Bu bağlamla hareket eder. Hatırlayacak olursanız Piaget böyle bir kavramdan söz etmez. Ona göre çocuk için belirlenmiş olan evreler evrenseldir, her çocuk için aynıdır. Böylelikle Piaget’nin çocuğunun bağlam bağımsızdır. Ayrı bir şeydir.

Peki doğrusu hangisidir? Yani çocuğu bağlamda mı ele almak gerekir yoksa onu bir öz olarak değerlendirmek mi gerekir? Bu konuda taraf belirlemek zordur. Aslında Vygotsky ve Piaget birbirlerini tamamlarlar. Biri diğerinden ayrıştığında çocuk tanımı yetersiz kalır. Bağlam önemli olduğu kadar çocuğun evrelere göre gelişimi de önemli olacaktır. Bu yüzden gelişimi özellikle günümüz gelişimcileri bu iki kavram üzerinde değerlendirir. Taraf tutmak gerekirse sizi Vygotsky’e bir tık yönlendirebilirim ama her iki kuramcı da inanılmaz katkılar sağlamıştır. Umarım bu bilgiler Piaget’ye ve Vygotsky’e karşı ilgiyi ve bilgiyi biraz arttırır.

Daha fazla bilgi edinmek için bu kitaba bakabilirsiniz:
MILLER, P.H. (2017). Gelişim Psikolojisi Kuramları (2. Baskı). (B. Onur, Çev. Ed.). Ankara: İmge Kitabevi.

Bilimin gelişimi üzerine ilk paragraflardan daha fazla şey okumak isterseniz bu yazıya da beklerim.


Nida Nur Yağız
Araştıran, öğrenen ve aktarmayı seven; bilginin paylaşılması gerektiğine inanan biri. İletişim için: [email protected]