Günümüzde yaşanan covid-19 (corona) virüsü tüm insanlığın belini bükecek düzeye geldi. Yaşanan bu salgın sayesinde insanlar sokağa çıkamaz oldu. Tedirginlik ve korku her geçen gün insanları ümitsizliğin beşiğine attı. Devletler tarafından alınan önlemlerin yeterliliği tartışılır duruma geldi. Peki ya böyle bir ölümcül salgın karşısında geçmişte var olan devletler nasıl baş edebildi veya edemedi? Osmanlı Devleti’nde yayılan salgın hastalıklar başlığını bu yazımızda inceleyeceğiz.
Biz bu yazımızda tarih boyunca yayılan salgın hastalıkları ve bu hastalıklara karşı alınan hükümet ve sivil önlemleri “Osmanlı Devleti’nde yayılan salgın hastalıklar ve önlemleri” başlığı altında anlatacağız.

Salgın hastalık denince ilk akla gelen Vebadır
Çünkü yaşattığı gerilim ve çektirdiği acı neticesinde birçok insanın hayatına sebep olmuştur. Vebanın ortaya çıkışı bir hayli araştırılmış fakat net bir sonuca ulaşılamamıştır. Bunun 13. Ve 14. Yüzyıllarda başladığına dair kesin olmayan bilgiler mevcuttur. Fakat tarihi kayıtlara göz attığımız zaman M.Ö. 8. Yüzyılda Mezopotamya kaynaklarında vebanın olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra M.Ö. 2000’li yıllarda yazılan Gılgamış Destanı’nda veba geçmektedir. Vebanın yayılması enfekte kişinin tükürüğü sayesinde gerçekleşir. Bunun yanı sıra pis ve bakımsız yerlerde üreyen fareler sayesinde veba yayılma alanı bulmaktadır.

Vebanın dışında Osmanlı Devleti’ndeki salgın hastalıklar başlığı altında ele aldığımız diğer bir hastalık ise Koleradır. Kolera, Vibrio Cholerae isimli bakterinin neden olduğu bağırsak enfeksiyonuna bağlı olan, akut ve şiddetli ishal ile seyreden bir hastalıktır. Kolera ilk olarak 1817’de Japonya’da görülmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nde ise II. Mahmut döneminde görülmeye başlanmış ve en büyük yıkım 1912-13 yıllarında olmuştur.
Osmanlı Devleti döneminde vebanın yayılmasıyla iki tür görüş ortaya çıkmıştır. Birinci görüş bu hastalığın Tanrı tarafından bir ceza olarak indirildiği görüşüdür. İkincisi ise hastalığın Tanrı tarafından bir lütuf doğrultusunda indirildiği insanların bu sayede şehitlik mertebesine erişeceği görüşüdür. Durum böyle olunca devletin alacağı önlemler etkisini yitirmekteydi. Fakat devlet akılcı politika izleyerek ilk adımını atmaya başladı. İdris-i Bitlisi tarafından yazılan Veba Risalesi devlet aracılığıyla halka dağıtılmaya meydanlara okutulmaya başlandı. Risaleye göre Allah, Cebrail tarafından bu hastalığı yeryüzüne bir sınav olarak indirdiği hastalıktan korunmak için dua etmek ve tedbir almanın sevap sayılacağı halka aşılandı. Ama yine de devlet hastalığa karşı net somut bir adım atmamıştır. Bunun nedeni hastalığın Allah tarafından gönderildiği görüşüdür. Doğal felaketler resmi sicil kayıtlarında Allah’ın bir kararı olarak açıklanmıştır. Fakat daha sonra dış güçler ve bilinçli kesim Osmanlı Devleti’ni uyarmış ve bu sayede geleneksel soyut yöntemler bir tarafa bırakılarak tedbirler alınmaya başlanmıştır.
Mesela 1831 yılında II. Mahmut döneminde başlayan kolera salgını neticesinde devletin Hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi bir takım çözümler aramış ve halkı bilinçlendirmek için Kolera Risalesi hazırlatarak bunu matbaa aracılığıyla 4000 nüsha çoğaltıp yayınlamıştır. Bu risaleler gayr-i müslim tebaa için de farklı dillerde yayınlanmıştır. Yazılan risaleler ile yetinilmemiş yurt dışından hastalık ile ilgili kitaplar çevrililerek halka dağıtılmıştır. Hekimler salgın hastalık bölgelerine gönderilerek lahiya (zaman zaman devlet görevlilerinin ülke meseleleri ile ilgili olarak hazırlayıp tespit ve çözümleri ifade ettikleri belgeler) hazırlamışlar ve bölge için gerekli adımlar atılmıştır. Temizlik hususuna dikkat edilmiş sıtma hastalığı bulunan bölgelere (genellikle sahil kesim) balıkçılık yapılmaması için rıhtımlar inşa edilmiştir.

Salgınla mücadele yöntemlerinden biriside karantinadır. Osmanlı devletinde karantina uygulaması 1831 yılında çıkan kolera hastalığı neticesinde başlamıştır. Karantinalarda bekleme süresi 40 gün olduğundan buna kırk (quarante) denilmiştir. Rusya’ da ortaya çıkan kolera hastalığının Avrupa’ya yayılmasını önlemek için Fransa ve diğer devletler buradan gelecek gemilerin Osmanlı tarafından karantina altında bekletmesini istemiştir. Osmanlı’da ‘’Nizam-ı Sıhhat ve Usul-ı Karantina’’ adında karantina kurallarının yazdığı uzunca bir lahiya yayınlanmıştır. Bunun yanı sıra karantina hakkında bilgi sahibi olan kişiler tarafından Karantina Meclisi kurulmuştur. Karantina neticesinde bazı isyanlarda ortaya çıkmıştır. Örneğin bu isyanlar oraya giden devlet memurlarının da ölümüne sebebiyet vermiştir. Karantina altına alınan kişilerin mahrem yerlerine bakılmasına karşı çıkılmış halk bu yönde hareket eden doktorları öldürme düzeyine gelmiştir.

Okulların tatil edilmesi de Osmanlı döneminde görülen önlemlerden birisidir. Kayıtlarda kolera hastalığı neticesinde Elazığ’da salgın bitene kadar okullar tatil edilmiştir. Halka ücretsiz aşı dağıtılmış ve ilaç yardımında bulunulmuştur.

Kaynak: BBN HABER
Bugün alınan çoğu tedbir ve önlem tarih neticesinde çıkarılan derslerden kaynaklanmaktadır. 21. Yüzyıl insanının en büyük avantajı geleneksel yargıları ve soyut tedbirleri aşarak gerçek manada atılan adımlardır. İnançlılara göre salgın hastalık tanrının takdiridir fakat önlem almadan yaşamak günahı intihar boyutuna taşımaktadır. Tanrı tarafından verilen akıl iyi kullanılmalı insanlar bilinci doğrultusunda hareket etmelidir. Şuan görünmeyen bir düşmanla savaşmaktayız ve bu düşman cahilliği dost edinerek ülkemizde daha çok kayıp verdirtmeyi hedeflemektedir. Lütfen devletin ön gördüğü kurallara uyarak uzman kişilerin tavsiyelerini dinleyelim.
Kendin için, ailen için, vatanın ve milletin için #EVDEKAL TÜRKİYE.
Kaynakça
- YILDIZ, Fatma, 19. yüzyıl’da Anadolu’da salgın hastalıklar (Veba, Kolera, Çiçek, Sıtma) ve salgın hastalıklarla mücadele yöntemleri, 2014 Denizli, Pamukkale Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi
- YILMAZ, Özgür, 1847-1848 KOLERA SALGINI VE OSMANLI COĞRAFYASINDAKİ ETKİLERİ, 2017 İstanbul, Avrasya İncelemeleri Dergisi,
Kaliteli içerik helal olsun