Nietzsche Ağladığında

Nietzsche Ağladığında Ne Oldu?

Friedrich Nietzsche, “Bir insanın kendine karşı en büyük ödevi, hakikati keşfetmektir.” diyor, Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli, felsefi eserlerin başyapıtlarından biri olarak görülen kitabında. Öyle ki, bu kitap her okunduğunda, farklı bir cümlenin daha altını çizme isteği uyandırıyor insanda. Tam bir başucu kitabı gibi. Ya da uzun süreli bir seyahate çıkarken yanımıza alacağımız ilk on kitaptan biri gibi, değil mi?

Nietzsche, eserlerini nasıl kaleme aldı? Tüm bunları yazarken ne hissetti, okuyucularına ne hissettirmek ya da düşündürmek istedi? Bunları hiç düşündünüz mü? Düşünmediyseniz bile merak etmeyin çünkü, Irvin D. Yalom, “Nietzsche Ağladığında” adlı eserinde, Böyle Buyurdu Zerdüşt olmak üzere, yazarın birçok eserinin yazılış aşamasını ele almış. Meselelerin tamamı için bize farklı bir bakış açısı sunuyor ve daha kitabın yarısına bile gelmemişken zihninize, filizlenmesi için ekilen iki fikirle baş başa kalıyorsunuz: “Bu kitabı okuduktan sonra Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü yeniden okumalıyım ve Nietzsche’nin hayatını daha detaylı araştırmalıyım.”

Nietzsche Ağladığında

Kitabın, sizleri bu fikirlere sürüklemesinin nedeni, kendisinin biyografik niteliklerin tamamını karşılamıyor oluşu. Söylediğim gibi, kitap size Nietzsche’yi tanıtmıyor, Nietzsche’nin hayatına, bambaşka bir pencereden bakmanızı sağlıyor. Siz de o pencereyi açmak, başınızı dışarı uzatmak, hatta dışarı atlayıp o bahsedilen hayatın içinde olmak istiyorsunuz…

Nietzsche Ağladığında, okuyucuyu yalnızca 1880’li yıllara götürmüyor ve okuyucuları tanıştırdığı tek kişi Nietzsche olmuyor. Zamanının en iyi fizyoterapistlerinden birisi sayılan bir doktor, Nietzsche’nin yalnızca fiziksel durumu ile ilgilenmiyor mesela. Konu Nietzsche olunca, doktor öylesi büyük bir heyecana kapılıyor ki, kendisi Freud‘a ‘ümitsizliğin pençesinde kıvranan hastasından’ bahsederken sizler, masadan kalkıyor, Freud’un gözlerini dikip baktığı duvarın yanında onları, bir ileri bir geri yürüyerek dinlemeye devam ediyorsunuz.

Nietzsche Gerçekten Ağlıyor Mu? Peki Ağladığında Ne Oluyor?

Friedrich… Yazdıklarına kendini öyle kaptırıyor ki, bu kitabın içindeyken bile Böyle Buyurdu Zerdüşt‘ün içindeki öfkenin kaynağı ile tanışıyorsunuz. Çünkü kendisi, doktoru ile konuşurken dahi elinde tuttuğu görünmez kalemle, zihninin ucu bucağı olmayan duvarlarına, yıllar sonra okuyacağımız cümlelerini karalıyor, farkında olmadan.

Nietzsche Ağladığında

Oturduğu sandalyeyi bir hışımla geriye itiyor. Topuklarının üzerinde ayağa kalkıyor ve bir o tarafa bir diğer tarafa yürümeye başlıyor. Tüm bunları yaparken ses tonunun farkında mı yoksa değil mi, bilmiyoruz. Öyle büyük bir heyecanla konuşmaya başlıyor ki, odanın dışındaki biri muhtemelen onun, doktoru azarladığını düşünür… Odanın dışındaki kişi siz olsaydınız, öyle düşünürdünüz… Adım seslerini bastırmak ister gibi bağırıyordu, göğe açılan pencereye ilişip:

“Kutsal olan hakikat değil, kişinin kendi hakikati için çıktığı arayıştır! Kendi kendini sorgulamaktan daha kutsal bir şey olabilir mi? Kimilerine göre benim felsefi çalışmalarım kaygan bir zemine oturtulmuş… Görüşlerimde sürekli kaymalar oluyormuş… Ama kaya gibi sağlam bir sözüm var: ‘Neysen, o ol!’ Hakikat olmadan kişi, kim ya da ne olduğunu nasıl keşfedebilir?” (s.102)

Bunları dile getirerek paltosunu aldığı gibi odadan dışarı çıkan Nietzsche, yıllar geçtikten sonra Böyle Buyurdu Zerdüşt’te okuduğumuz şu cümleyi yazıya geçirdi: “Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini, önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?”

Nietzsche Ağladığında
Nietzsche Ağladığında

İşte böylece, filizlenen birçok fikrin; felsefenin ve psikolojinin nasıl yapıtaşları olduğunu, Nietzsche ve Freud’un fikirlerinin nasıl doğduğunu gözler önüne seren bu kitap, okuyucuya öyle bir haz veriyor ki: Dr. Breuer‘ın kitaplarına dokunuyor, Nietzsche odadan bir hışımla çıkarken paltosunu uzatıyor, Freud’un oturduğu iskemleye o kalktıktan hemen sonra siz oturuyorsunuz. Bunlarla da bitmiyor, Mathilde‘nin hissettiği hayal kırıklığı sizin ruhunuza dolarken, Lou Andreas‘ın felsefi hayat yaklaşımını mantıklı bulmaya başlıyorsunuz.

Kitabın son sayfasına gelene dek, o masada oturuyor olduğunuzu fark etmeden… Bir de Nietzsche’yi çepeçevre saran hastalığa yakalanmanıza ramak kaldığını göremeden anlıyorsunuz, masadaki üçüncü kişi olduğunuzu.

“Nietzsche Ağladığında Ne Oldu?” başlıklı yazımızın sonuna geldik. Bizleri Instagram ve Twitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın!


aleynadilara
Konya’18 BEU/Türk Dili ve Edebiyatı ✍️