İnsan olarak bir hiç miyiz?

İnsanın bilinç seviyesi öne sürülerek aktarılan, var olan diğer tüm canlılardan farklı olduğu düşüncesi kabul edilebilir bir gerçektir. Ancak bu bilinç seviyesindeki farklılığın bir üstünlük olarak algılanması ve bu nedenle de piramidin en üst tepesine koyulması ya da tam merkeze koyulması fazlasıyla yersizdir. İnsan varoluşu ile birlikte başarı, bilinç, yetenek, üretkenlik ve daha üzerine yapıştırılabilecek onlarca kategoriye sahiplik etse de, en derininde insanın bir hiç olduğu düşüncesi unutulmaması gereken bir gerçektir. İnsanın, kendi bilinç seviyesinin farklılığını öne sürerek kendisini yerleştirebileceği en mantıklı ve tek kategori, diğer canlılardan farklı olabileceği fakat bu farklılığın da üstünlükle hiçbir ilgisi olmayan yalnızca bir ayrıştırma olacağı kategorisidir. Diğer canlılardan farklı olan yapılarımızın ve yetkinliğimizin üstünlük olarak öne sürülmesi, insan olarak kendimizi tanımamakta yatmaktadır.

Kim olduğunu bilen bir insan ve -haddimi aşan bir betimleme ile-diğer insanların da kim olduğunu bilen bir insanın yapacağı şey kendini yüceltmekten ziyade, hiç oluşunun farkında oluşu nedeniyle kendi var oluşundaki hiçliği gidermek çabası olacaktır. Değinmek istediğim konu da, hiç oluşumuz ve giderilmesi üzerine olacaktır.

Hiç de yaratının tacı değildir o; her varlık, onun yanında, eşit bir yetkinlik basamağında durur… Bunu savlamakla da çok şey savlamış oluyoruz: İnsan, göreceli olarak, en bozuk yapılı hayvan, en hastalıklı hayvandır, içgüdülerinden en tehlikeli biçimde uzaklaşmış olan hayvan – tabii, bütün bunlarla, aynı zamanda hayvanların en ilginci.
Nietzsche / Deccal

İdrakin Başlamasına Vesile Olan En Kuvvetli Etmen: Okumak

Niçin kitap okunmalı? olarak sorulan soruyu Bir hiç olduğumuzun farkındalığına ulaşmak için okumalı olarak cevaplamak ve söz konusu bu cevap üzerinden bu yazıya devam etmek çok doğru olacaktır. Yaşam hakkında görüşlerini ve deneyimlerini aktaran yazar, düşünür ve çok çeşitli kişiliklerin kaleminden dökülen kelimeleri okudukça ve özümsedikçe, onların yazdıklarının bize sağladığı nice yararlar bilinçsel bir sıçrayış ve farkındalık sayesinde kazanılmış olan olgunluktur. Fakat bu yarar olarak ele alınan olgunluk ve bilinçsel sıçrayışın ulaşabileceği en yüksek mertebe de nihayetinde, bilmediğimiz çok şeyin olduğuna dair olan düşüncedir.

Kitapların bize kazandırdığı etmenler daha çok bir sonuçtan, noktalanan bir durumdan ziyade sonu olmayan bir süreci ifade eder. Kitaplar içerisine gömüldükçe ve bir şeyler öğrendikçe esasında ulaştığımız durum, öğrenilecek çok şey olduğu durumu olacaktır. Bu öğrenilecek çok şey olduğu hakkındaki durum, bir diğer kitabı okumaya neden olan bir motivasyona itebilmektedir. Diğer kitaptan öğrendiklerimiz ise, yine bir başka kitaba itecektir. Çünkü kitaptan kitaba atladığımız bu süreçte, neredeyse her kitap yeni bir bilgi öğretir ve beraberinde de bilmediğimiz bir şeyle tanıştırır. Bu durum size bir şeyler öğreten ve ekstra olarak da ödev veren bir öğretmen betimlemesine gayet uygundur. Ancak temel fark, bu öğrenme ve ödev verme süreci bir sonsuzluk durumuna sahiplik etmektedir.

İlgi alanları neticesinde elbette bu ödev verme ve öğretme durumu bir kitapta veyahut bir yerde noktalanabilmektedir fakat bu ilgi alanlarımız ile alakalı bir durumdur.İlgi alanımızın olması bu sebeple de sürecin noktalanması, bizim öğrenecek çok şeyimiz olduğunun ve her seferinde bu öğrenme sürecinin giderilmeye çalışılmasına rağmen tam olarak giderilemeyeceğini aktaran düşünceyi tam olarak inkar edemez hatta bu düşünceyi destekler. Söz konusu bu duruma her ne kadar kitaplardan örnek vermiş olsam da, kitap kelimesinin yerine film, araştırma gibi bilinçsel anlamda sıçrayış yaşatan her türlü materyal ögesi eklemek de duruma aynı şekilde yaklaşmamıza neden olacaktır.

Sanat uzun, hayat kısa olarak özetlenebileceği gibi ben durumu şöyle betimlemek isterim:

Bir hiç olduğumuzun idrakine kavuşmak için kitap okuyun. Korkmayın ve kitapları bırakmayın, size yöneltilmiş en büyük aynayı kucaklayın. Esasında her birimiz birer hiçiz, her bir yeni kitapta bu daha belirgin hale gelmekte. Her kitabın kazanımı bizi sonsuzca olan bir süreç içerisine itiyor. Bizler bu sonsuzca olan hiçliğin hiçbir zaman giderilemeyeceğini biliyor olmamıza rağmen, bu hiçliği giderme çabamız olan okumak eylemine sıkı sıkı bağlanmalı ve hep hiçliği giderme çabası içinde olmalıyız. Bu durum, anlamsızlığa bir nebze olsun anlam yüklemekte. Anlamlı bir anlamsızlık için, bir hiç için okunmalıdır işte kitap!

-Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman?

-Bitmeyecek.

-Hiç mi?

-Hiç.

Niyetin katip olmak mı yani?

-Hayır.

-Ya?

-İnsan olmak.

Orhan Kemal / Vukuat Var

Hiç Oluşumuzdan Doğan Bir Anlam

Biz insanlar olarak bir hiç olduğumuza dair olan keskin düşüncelerimden sonra, inkara yer vermeyen bir gerçek daha bulunmaktadır. O da hiç oluşumuz neticesinden doğan anlamlılıktır.

Bu ‘anlam‘ kavramından kastım da şudur; Tarihten bugüne dek süregelen insan yaşamı boyunca, zamanın ilerleyişi çok çeşitli teknolojik, kültürel ve sosyal gelişimlere kucak açmıştır. Buna sebep olan etmenlerin başında insanın bir hiç oluşunu kabullenmesi ve sürekli olarak hiçliğini giderme ihtiyacı duyması büyük rol almaktadır. İnsan bir hiçtir! derken söylemek istediğim, onu aşağılamak değil aksine övmektir. Çünkü bize yöneltilmiş hiçlik kavramı doğru bir kavrayışla gerçek benliğimizi açığa çıkarmaktadır.

Yerin dibinden yıldızlara dek

Ermediğimiz sır kalmadı pek,

Her düğümü çözmüş insanoğlu;

Ecel düğümünü var mı çözecek?

Ömer Hayyam / Dörtlükler

Ancak zamanın ilerlemesi her vakit ‘ilerleme’ olarak algılanmamaktadır. Zaman aktıkça gelişim olacağı genellemesi çokça yanlıştır, çünkü hiç oluşunun farkında olmak ve kabullenmek herkesçe uygulanan bir şey olmamaktadır. Bundan sebepledir ki hiçlik durumunun kabullenilmemesi sonucu, zamanın ilerleyişi gelişmiş olması öngörülen geleceğin beklentileri karşılamamasına sebep olmaktadır. Deccal kitabında Friedrich Nietzsche, bu konuyu kendi döneminde yaşamış insanlar üzerinden şöyle açıklamıştır:

Bugünün Avrupalısı, değerlilik bakımından, Rönesans Avrupalısının fersah fersah altında kalır; ileriye doğru gelişme, herhangi bir zorunlukla, yükselme, yücelme, güçlenme değildir hiç de.

Nietzsche / Deccal

Hiçlik, benliğimize yapışmış söküp atılamayan bir etiket gibi orada olacaktır. Bize kalan ise bu hiçliğin var oluşumuza anlam katmasına vesile olan eylemlere ve davranışlara sıkı sıkı bağlanmak olacaktır. Okumak ve yeni şey öğrenmekten geri kalmamak, merakla büyümek insan var oluşuna bir nebze de olsa anlam katabilmektedir.

Kaynakça

  • HAYYAM, Ömer, Dörtlükler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Sabahattin Eyüboğlu
  • KEMAL, Orhan, Vukuat Var, Everest Yayınları
  • NIETZSCHE, Friedrich, Deccal,Kırmızı Kedi Yayınları Çev: Oruç Aruoba

Mert Can Ay
Ege Üniversitesi Kimya bölümü öğrencisi. Lisans eğitiminin yanı sıra düşünmekten ve düşlemekten hoşlanan, kendi çapında da felsefeye, edebiyata ve sanata dair merakı neticesinde düşüncelerini aktaran birisi. [email protected]