Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe’de düzenlediği basın toplantısında kamuoyunun merakla beklediği “müjdeye” ilişkin açıklamasını yaptı. Bu müjde ise, Fatih sondaj gemisinin, Zonguldak açıklarındaki Tuna-1/Sakarya Gaz Sahası’ndaki sondajında 320 milyar metreküp doğal gaz rezervi keşfetmiş olduğuydu. Türkiye tarihinde Karadeniz’de bulunan en büyük doğal gaz keşfini gerçekleştirmiş oldu. Öncelikle gelin Fatih sondaj gemisine yakından bakalım.
Fatih Sondaj Gemisi
Fatih, ya da ilk adıyla Deepsea Metro II, 2011’de yaklaşık 860 milyar dolar maliyetle Hyundai Tersanesi’nde, Gusto P10000 dizaynı ile denize indirilen altıncı nesil bir denizaşırı sondaj gemisidir.
Gemi, 250 metre uzunluğa ve yaklaşık 35 metre genişliğe sahip. 3,5 kilometre anma su derinliğine ve yaklaşık 12 kilometre maksimum sondaj kapasitesine sahiptir. Ayrıca, sıfır atık konsepti ile daha çevreci bir yaklaşımla tasarlandı.
2016 yılında Norveçli bir şirket olan Chalpong Shipping, bu gemiyi 210 Milyon dolara satın alıyor. 2017 yılında ise Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) bu şirketten satın alarak, Türk bayrağına sahip oluyor. Ertesi yıl gemi, Fatih adını alarak Akdeniz’de sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerinde görevine başlıyor.

Şimdi ise sondaj nedir, nasıl yapılır, maliyeti nedir konularına bir göz atalım.
Sondaj Nedir, Nasıl Yapılır?
En kaba tabirle sondaj, yeryüzünde herhangi bir yöne dairesel kuyu açmaktır diyebiliriz. Gemiler nasıl sondaj yapıyor? Gemilerde bu iş nasıl oluyor?

Gemiler, sondaj için belirlenmiş sahalarda gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra denizaşırı sondaj gemileri aracılı ile saha sondajı yapılır, tıpkı Fatih gemisinin bulduğu gibi.
Bunların yanında gemilerin sondaj işlemi kısa periyotlarda tekrar etmez. Yani bir sondaj gemisi, belirli alanda bir yada iki hafta durup sonra rastgele bir yere sondaj atmaz. Ortalama olarak bir gemi, bir sondaj sahasına aynı anda ortalama 4 veya 5 kuyu açabilecek seviyede. Ve bu sondaj çalışmaları ise genellikle aylar hatta yıllar boyu sürebiliyor.
Sondaj maliyetleri ise gemiden gemiye ve hatta denizden denize göre değişebiliyor. Örneğin, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, önceki yıllarda Karadeniz’de yapılan sondajların maliyetinin 200 milyon doları geçtiğinden fakat herhangi bir şeye rastlanmadığından bahsetmişti.
Türkiye’nin Enerji Tüketimi ve Enerji Ekonomisi
“Müjdeyi” ekonomi ve enerji yönünden de değerlendirecek olursak, örneğin Türkiye’nin geçtiğimiz yıldaki gaz tüketimi yaklaşık 45 milyar m³ civarında iken, bu tüketimin 14,5 milyar m³’lük bölümünü konut tüketimi oluştururken sanayi alanlarındaki doğal gaz tüketimi 12,4 milyar m³, elektrik santrallerindeki ise 11,2 m³ olarak belirtildi.

Yani bulunan yaklaşık 320 milyar m³ değerindeki bir gaz rezervi Türkiye’nin toplam tüketiminin 7 yıllık bölümünü karşılayabilecek düzeyde. Eğer sadece hanelerde kullanılacağını varsayarsak, Türkiye’nin 22 yıl boyunca konutlardaki doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede olduğunu yaklaşık olarak söyleyebiliriz.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında Çin’in ardından enerji ihtiyacı en fazla artan ikinci ülke konumunda. Bunların yanında Türkiye, ihtiyaç duyduğu enerjinin büyük bölümünü ithal ettiği kaynaklardan elde ettiğini ve enerji ithalinin, 2019 yılının ithalat giderlerinin %21,5’lik önemli bir kısmını oluşturduğunu düşünürsek, yılda yaklaşık 40 milyar dolar civarında enerji ithal ediyoruz.
Uzun lafın kısası Türkiye’nin cari açığının ve ithalatının önemli kısmını enerji ithali oluşturuyor. Petrolde %93, doğal gazda ise %99 oranında ithal etmek zorunda kalıyoruz, bu kalemler hiçbir şekilde azaltılmadığını düşünürsek, enerjinin ve petrolün ekonomik önemini bu şekilde daha kolay anlayabiliriz.

Peki Neden Bu Kadar Önemli Bu “Müjde”?
Öncelikle en önemli nedeni, Doğu Akdeniz’de değil Karadeniz’de bulmuş olmamız. Akdeniz’in taban yüksekliği daha fazla olması ve yer yer fay kırıklarından oluşması dezavantaj fakat Karadeniz bu konuda nispeten daha iyi durumda. Bilinen bir fay hattı yok ve en derin noktası 2,2 km derinliğe sahip. Yani Karadeniz’de sahip olduğumuz rezervin ekonomik getirisi Akdeniz’e göre daha fazla olacak düzeyde.
Bunun yanında Karadeniz, deniz yetki alanı ve kıta sahanlığı sorununun çözüldüğü bir saha. Türkiye, Karadeniz’e kıyısı olan SSCB, Romanya ve Bulgaristan’la Ekonomik Münhasır Bölge antlaşmaları imzalayarak Karadeniz’de bu sorunu zamanında ve etkili olarak çözmüştü. Daha sonra SSCB’nin dağılması ile birlikte kurulan Gürcistan, Rusya ve Ukrayna ile 1997 yılında tekrar masaya oturmuştu. Yani, Türkiye’nin yaptığı araştırmalar hakkaniyet çerçevesinde yürütüldüğü ve herhangi bir sınır ihlali yapılmadığı anlaşıldığı resmi olarak da kanıtlandı âdeta. Bu da Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tutumuna kanıt olacak nitelikte.

Bizim için en önemli bu iki faydasının yanısıra diğer makro faydalarını:
- Doğal gaz ve petrol işleme sanayinin gelişmeye başlaması ve oluşacak enerji talebi ile açılacak yeni iş sahaları
- Türkiye bütçesindeki ithalat giderlerinin azalması nedeniyle, enerji kaleminden artacak paranın yurtiçinde kalarak, başka sektörlere kayması suretiyle istihdamın artması
- İthal enerjiye nazaran yurtiçi enerji daha ucuz olduğu için, üreticinin üzerindeki enerji yükü kalkacak, bu sayede üretim kalemlerinin ucuzlaması, bu da diğer ürünlerin fiyatlarındaki dolayı düşüş
- Ve üreticilerin ürettiği malların ucuzlaması ile uluslararası piyasada daha rekabetçi olması
şeklinde sıralayabiliriz.
Son Olarak
Özetle, Karadeniz’de bulunan doğal gaz rezervi üzerinde efektif ve kesin bir yorum yapmak için şimdilik çok erken, Fatih gemimiz de mürettebatları ile birlikte araştırma faaliyetlerini defaatle sürdürmeye devam ediyor.
Ama şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki eğer işlenirse ve kullanılabilecek hale gelirse, ülkemiz üzerinde büyük bir yükün kalkması kaçınılmaz olacak, bu da ülkemiz açısından dönüm noktası olacak düzeyde.
Bizleri Instagram ve Twitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın! Herkese sağlıklı günler diliyorum.
Bir cevap bırak