Kitap Sayfalarından Beyaz Perdeye Taşan Serüven: “Gölge ve Kemik” | Netflix | Her konuda olduğu gibi sanat dünyasında da birçok ayrılık yaşanır. Şöhretleri asılı oldukları duvardan taşan tablolardan, piyano tuşlarını onlarca yıldır inleten bestelere ve tabii ki onların her birini yaratan sanatçılara kadar. Bu ayrılıkların nedeni hep daha iyisinin ne olduğuna karar veremeyişimizden geçer aslında. “Böyle tartışmalara ne gerek var? Sanat sanattır, ayrımı olur mu? Neden ayrım yapalım, hepsini ayrı ayrı çok seviyoruz.” tarzında, zihinlerinizde beliren onca düşüncenin seslerini işitebiliyorum. Fakat ne yazık ki, her şeyi aynı anda sevecek kadar bir değil zevklerimiz. İyi ki de değil, değil mi? Yoksa, tanıyabilir miydik Romantizm, Realizm, Dadaizm gibi akımları ve temsilcilerini? Nereye ait olduğumuz konusunda tereddüt yaşamak, tek bir yere veya tek bir şeye bağlı hayat yaşamaktan daha değerlidir.
Resim ve müziği şimdilik bir kenara bırakalım ve asıl konumuz olan, sanatın diğer kollarına odaklanalım: Filmler ve Kitaplar. Bu iki farklı dünyayı ortak bir noktada kesiştirecek olsak bu nokta, mutlaka günün birinde her birimize en az bir kere sorulmuş olan o meşhur soru olur: “Kitabı mı daha iyiydi, filmi mi?” Bu soru, hepimizin bildiği gibi kişiden kişiye birçok noktada farklılık gösterir. Kitapkurdu olarak tanıdığımız insanlar, tabii ki kitaplar, filmler asla bir kitabın yerini tutamaz, derler. Filmkolik dediğimiz insanlar ise “ya hu bunun filmi yok mu, kitabını okuyarak vakit kaybetmeyelim şimdi “diye düşünebilirler. Peki ya, iki özelliğe birden sahipsek? Hem sonuna kadar bir kitapsever hem de filmkoliksek? İşte o zaman devreye birçok farklı yorum girecektir. Hele ki, fantastik eserlerden söz ediyorsak…
Fantastik Dünyaya Açılan Farklı Pencereler
Fantastik ve bilim kurgu eserleri, özellikle edebiyat dünyasından film sektörüne aktarılan eserlerse, zamanlarına göre değerlendirmek en doğrusu olur. Birçok fantastik eserin hem kitabını okumuş hem de filmlerini izlemiş biri olarak şunu söylemek istiyorum, Yüzüklerin Efendisi haricinde Harry Potter evreni, Narnia dünyası ya da Percy Jackson açısından baktığım zaman filmlerinin, kitaplarından daha etkileyici olduğunu düşünmekteyim. Bu şekilde düşünmeme neden olan birçok farklı etken var tabii ki. Oyunculuklardan gerçekten etkilenmiş olabilirim, Harry Potter’ın filmlerini kitaplarını okumadan önce izlemiş olabilirim… Peki ya Narnia Günlükleri? Çoğunlukla çocuklara hitap eden bu serinin beyaz perdeye yansıması, kesinlikle kitapları olduğundan daha farklı bir noktaya taşımıştır. Hazır Narnia demişken, Prens Caspian‘ı anmadan geçmeyelim. Çünkü, yazımızın asıl kısmında bu karaktere can veren oyuncumuz Ben Barnes‘tan çok söz edeceğiz. Ya da Karanlıklar Efendisi mi demeliydim?
Bu serilerden uyarlanan filmlerin daha etkileyici olduğunu düşünüyor oluşumun bir ve en önemli nedeni de zaman. Beyaz perdeye aktarıldıkları zamanın çok büyük bir etkisi var. Meselenin bu tarafına bilim kurgu eserlerden baktığımız zaman daha net anlayacağımızdan eminim. Cesur Yeni Dünya kitabı, distopya etrafında şekillenen en kaliteli bilim kurgulardan biridir. Kendisi, 1998’de sinemaya uyarlanmış. Kitabı, kesinlikle filminden daha kaliteli benim gözümde. Neden peki? Bu kitap, 1998 değil de 2018’de film sektörüne taşımış olsalar bu savımın arkasında kesin bir şekilde duracağımdan emin değilim mesela. Bir Marslı, bir Fahrenheit 451 gibi bilim kurgu film dünyasını çalkalayabilirdi.
Kitabını Mı Okuyalım Filmini Mi İzleyelim?
Teknoloji ile beraber gelişen her şey gibi film sektörü de çağ atlamış olduğu için bu şekilde düşünüyorum. Eminim ki benimle aynı fikirde olan birçok insan vardır. Daha yakın geçmişten söz edecek olursak, Uyumsuz ve Açlık Oyunları serilerinin de aynı şekilde “kitabı okunmasa da olur” eserlerinin arasında inceleyebiliriz. Son yıllarda sinema, film sektörlerinde kullanılan teknoloji, kameralar, ses ve ışık efektleri bizlere bunu düşündürüyor. Elbette bu eserler asla okunmamalı, ne gerek var ki bunları okumaya gibi şeyler söylemeye hakkımız yok. Başlı başına, iki kapak arasına sıkıştırılan bambaşka bir dünya yaratmış yazarlarımızın emeklerine de hakaret edemeyiz. Söz konusu bir kitabı, senaryoya olabilecek en iyi şekilde dökmek nasıl harika bir performans ise o kitap olmadan işler bu raddeye gelemezdi diyerek, bu konu hakkında söyleyeceklerimizi noktalayalım.
Zaman ve teknoloji, biz insanlara elde edemeyeceğimiz kadar güzellikler getirmiş olabilir. Fakat, hiçbir teknoloji bir kitapta okuduğumuz ormanda, zihnimiz içinde yürümenin tadını veremez. Eski eşyalarla dolu bir odada, çağımızın çok ötesindeki bir sohbete tanıklık ederken burnumuza ahşap kokusu getiremez. Bunu yalnızca kitaplar ve onların yazarları yapabilir.
Beklenen Nisan Sürprizi: Gölge ve Kemik
Leigh Bardugo tarafından kaleme alınan Grisha serisinin ilk kitabının adı olan Gölge ve Kemik ismi, Eric Heisserer tarafından Netflix için geliştirildi. Grisha serisi, Gölge ve Kemik, Kuşatma ve Fırtına, Çöküş ve Yükseliş olmak üzere üç fantastik romanı kapsamaktadır. Diziye de aktarılan ilk kitabımız, ana karakter Alina Starkov‘un yetimhanede, kendini çağının büyücüleri değil bilim insanları olarak tanıtan Grisha’lardan sakladığı bir çocukluk dönemi ile başlar. Grisha’lar ateşi, insan duyularını ve rüzgarı kontrol edebilen özel güçlerle donanmış insanları kapsar. Bu insanlar, zaman zaman ailelerini kaybetmiş çocukları bazı testlere tabi tutarak Grisha olup olmadıklarını öğrenerek, Grisha olanları Küçük Saray denilen yerde güvende olmalarını sağlamakla yükümlüdürler bir de. Peki Alina, neden sakınır bu insanlardan? Neden, tüm hayatını haritacı olarak geçirir? Dostluk ve sevginin yüreğindeki yerinden vazgeçemeyen Alina, çocukluk arkadaşı ve çocukluk aşkı olan Mal’dan ayrılmak istemez. Fakat bir haritacı olarak, hayatının daha tehlikeli bir kısmına geçiş yapar. Karanlıklar Diyarı, tüm korkunçluğuyla onu beklemektedir.
Karanlıklar Diyarı, hayatlarının bütün zamanını korku içinde sürmelerini sağlayan insanların en büyük sınavıdır. Orayı aşmak için, diğer limanlara geçmek için birçok farklı yol denerler, imkanları dahilinde gemiler inşa ederler. Günü geldiğinde, o gemilerden birine binen Alina’nın hayatı değişir. Çünkü Alina, o gemide Mal’ın hayatını kurtarmak için Karanlıklar Diyarının büyülenmiş yaratıkları volcralarla mücadele etmek zorunda kalır. Bu mücadele, büyük beyaz bir ışık patlaması ile son bulacaktır. İşte, Güneşin Elçişi, yüzlerce yıl kulaktan kulağa yayılan efsanelerin ardından, ortaya çıkmıştır. Alina, elçinin ta kendisidir.
Buraya kadar, ne kitapta ne filme herhangi bir sorun yok. Peki ya, diziye dahil olan diğer karakterler? Kaz, Inej, Jesper? İşte bu kısımda, beyaz perdenin ve senaristlerin gücü açığa çıkar. Bu karakterler, para için Güneşin Elçisi’nin peşine düşen diğer kişilerdir. Yazarın diğer kitabı olan Kargalar Meclisi’nden, sahneye karakterler taşınır. Bunun tek nedeni, kurguyu zenginleştirmektir. Çünkü, 8 bölümden oluşan mini fantastik dizimizin, ilk bölümünün sonunda Küçük Saray’a gitmek için yola çıkan Alina; 382 sayfalık kitabımızın 100. sayfasında ancak saraya adım atabilmiştir. Sadece Gölge ve Kemik’ten oluşan bir dizi olsaydı, daha kısa sürerdi.
Alina’nın, Güneşin Elçisi olduğunu herkese kanıtlayan Karanlıklar Efendisi; en az Alina ve Mal kadar dahil hikayemize. Oldukça uzun bir süredir yaşam süren, önünde herkesin el pençe divan durduğu ve çoğunlukla korktukları bu karaktere can veren Ben Barnes, oyunculuğunun kalitesini konuşturmuş. Etkileyiciliğinin altında yatan karanlık geçmişi, olayları serinin devamında nereye bağlayacak merak konusu tabii ama itiraf edelim, bu diziye geceden sabaha izlenecek bir gözle baktıysak ve kitabına dair bir fikrimiz yoksa, kendisi bizleri bile aşka inandırabilecek kişiydi.
Güneşin Elçisi, Grishalar, Karanlıklar Efendisi, Mal ve diğerleri derken tüm bu fantastik evrene bir de mitolojik unsurların eklendiğini düşünelim… Sihir bir yerde hüküm sürüyorsa, mitoloji olmazsa olmazımızdır çünkü. Bunu daha önce de birçok yapıtta gördük. Eh, kitap mı dizi mi? diye sorduğumuz zaman, önümüzde iki farklı kapı açılır. Mesele, serinin sadece ilk kitabını diziye aktarmaksa Kargalar Meclisi’nden gelen dokunuşlar sayesinde kesinlikle dizisi denilebilir. Fakat, serinin diğer kitapları da söz konusu ise açık ara bir farkla kitaplar üstün gelecektir. Hissettirdikleri ve karakterlerin iç dünyalarına açılan kapıyı daha güzel araladığı için. Kitap denilirse, akan sular duracaktır her zaman.
“Dünyada, ordulardan daha güçlü bir şey var. Kralları, hatta Karanlıklar Efendisi’ni bile yerinden edebilecek bir şey. Onun ne olduğunu biliyor musun?”
“İnanç.”
İnandığı ve koruduğu her değer için sahip olduğu her şeyi geride bırakabilecek olan herkese sevgilerle…
Arkadaşlığı, sevgiyi, aidiyet duygusunun ne olduğunu, aşkı ve tabii ki mücadeleyi, kitap sayfalarından beyaz perdeye taşan bu güzel eser sayesinde bir kez daha görebilmek, hissedebilmek güzeldi. Herkese keyifli okumalar ve keyifli seyirler dilerim.
“Gölge ve Kemik | Konusu | Netflix ” başlıklı yazımızın sonuna geldik. Bizleri Instagram ve Twitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın!
