Dostoyevski'nin Işığı Altında 140 Yıl

Dostoyevski’nin Işığı Altında 140 Yıl

Fikirleri ile yalnızca edebiyat dünyasını etkilemekle kalmayıp bilime, felsefeye ve psikolojiye taşan Dostoyevski‘yi yalnızca bizlere bıraktığı eserlerle anmak hata olur. Ölümünden 140 yıl sonra bile ruhunu aramızda hissetmemizi sağlayan Fyodor’un ayak izleri, her birimize yol gösterici olmuştur.

Nietzsche‘ye göre, kendisinden bir şeyler öğrendiği tek psikolog, Dostoyevski’dir. Freud‘a göre, var olmasaydı psikanaliz biraz daha beklemek zorunda kalacaktı. Einstein, bilim insanlarının tamamından daha fazla şey öğrettiğini açıklarken; Albert Camus, önce kendini sonra yazdıklarını sorguladı. “İnsanlığın son sınırı Dostoyevski değilse hiç kimsedir.” diyen Stefan Zweig’ı, Cemal Süreya şu sözleriyle destekledi: “1944 yılında Dostoyevski’yi okudum, o gün bugündür huzurum yoktur.”

Dostoyevski, yazmış olduğu eserlerde hep kendinden bir parçasını kelimelerin arasına gizlediği için kendi zamanından taştı. Çünkü aslında sakladığı tek kişilik, kendisi değildi. O tozlu sayfalara, tanıdığı ya da tanımadığı her insandan bir şeyler serpiştirdi. Onun kitaplarında, bastırdığımız benliğimizi bulduğumuz için isminden önce, yarattığı karakterleri öğrendik.

YEDİYE PARÇALANAN RUH

Kendi felsefesinin kurucusu olan Dostoyevski, edebiyatın yalnızca sözcükleri bir araya getirerek büyülü birkaç cümle yazmaktan ibaret olmadığını gözler önüne serdi. Yalnızlık, çoğu eserinin kilit noktası olurken; aslında kendi içimizde neden olduğumuz yalnızlıktan bahsettiğini anlamamız, uzun zaman aldı. İlk eseri olan ‘İnsancıklar’da bile buna değinmişti: “Bazen öyle dakikalar oluyor ki tek başıma kalmaktan, tek başıma hüzünlenip, tek başıma kesintisiz kederlenmekten mutlu oluyorum. Ve bu hallerim, git gide sıklaşıyor.” Sonraki eserlerinde de birçok kez bu konuda cümlelerini toparlayan Dostoyevski, ”Kendimize döndüğümüz yalnızlık, hakikati ararken attığımız ilk adımdır. Fakat her şey gibi bunun da fazlası yarardan ziyade zarara neden olur.” demeye çalışmıştır. Ya da daha farklı bir felsefe üzerinde düşüncelerini toplamıştır, bilemeyiz. Bundan 140 sene sonra da bu konu hakkında kesin bir kanıya varamayız ki bu belirsizlik ile birlikte yaşanan ikilemler, Dostoyevski’nin kalemine güç veren asıl unsurlardır.

“Böylesine güzel bir gökyüzü altında gerçekten kötü insanlar, huysuz ve güvenilmez insanlar nasıl var olabilir?” diye sorguladığı ‘Beyaz Geceler’de, birçok farklı karakter analizi yapan Fyodor, birbirinden oldukça ayrı oldukları halde yüreklerimizde, her bir duygunun nasıl birbirlerini idame ettirdiğinden bahsediyordu. Çünkü, tanıdığı ve gözlemlediği insanları kötülükle, huysuzlukla ve güvenilmezlikle suçlarken kendisini sevginin kollarında buldu: “Yirmi yıl sizi sevmiş olsaydım, yine de şu ankinden fazla sevemezdim…” Aşk, yürekte bir kıvılcımdı. Zamanla yandı, tutuştu. Alevler büyümeye başladığında, tüm bedeni sardı. Aşk yalnızca o andı.

Dostoyevski'nin Işığı Altında 140 Yıl

Aşina Olduğumuz Kadar Tanırız…

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’yi tanımak, hayatı hakkında birkaç bilgiyi öğrenmekten ya da yalnızca yazdıklarını okumaktan ibaret değildir. Kim olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorsak onun yahut herhangi birinin, öncelikle fikirlerini ruhumuzda hissetmemiz gerekir. Tanımak aşinalıktan geçer; ki ancak ruhlar aşinadır birbirine. Yazdıklarında, tek bir insan ya da tek bir duygu yoktur. Fakat her kitabı, bir diğerinin etkisi altında şekillenirken aslında verdiği hissiyat, geç kalmışlıktır.

Ezilenler’de, “Yaşama arzum, hayata inancım vardı! fakat bu düşüncenin ardından bir kahkaha attığımı da hatırlıyorum.” dedikten sonra; Yeraltından Notlar’da, “Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. Ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenemem.” demiştir. Hayata karşı içinde biriktirdiği yaşama arzusunu kaybettiğini düşünürken, pes etmeyeceğini yahut pes etmediğini bağırmıştır aslında, art arda. Çünkü bizler, arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır…

Dostoyevski'nin Işığı Altında 140 Yıl
Dostoyevski’nin Işığı Altında 140 Yıl

Suç ve Ceza’da, kendi planlarımızı yaparken kaderin de bizler üstünde planları olduğunu unuttuğumuzu vurgular. Aynı zamanda, dünya hassas kalpler için cehennemdir diyerek; her şeyin farkında olan insanların yaşamaktan başlı başına bitap düştüğünü fısıldar kulaklarımıza. “Nefrete sevgiden daha fazla güvenirim çünkü nefretin sahtesi olmaz.” der, sevgiden ve aşktan dili yanmışçasına… Tanıdığımız düşman, tanımadığımız dosttan daha güvenilirdir, pekala… Fakat kötülüğü de bir türlü söküp atamaz vücudundan, “Boş hayallerle mutlu olacağıma, en kötüsünü bilip mutsuz olurum.” der, Budala’da. Çünkü kötülük, içimizdeki iyiliğe karışırken; ancak iki taraf birbirini kabullendiğinde yaşayabiliriz, huzurla.

UYANIŞ

Merhametten vicdana, nefretten sevgiye kadar birçok duyguya ev sahipliği ederiz, son nefesimizi verene dek. Murathan Mungan, “Ben merhameti ailemden çok Dostoyevski’den öğrendim.” demiştir. Bir başkası vicdanı, diğeri aldatılmışlığın verdiği o dil yakan hissi daha aldatılmadan öğrendi, Fyodor’dan.

İlk kitabında sevgiye değinen Dostoyevski, son kitabında ve aynı zamanda kendinden en çok bir şeyler kattığı kitabı olan Karamazov Kardeşler’de de ölümüne yaklaştığını hissederken, sevgisizliğe değinir: “Cehennem nedir diye düşünürüm. Şu hükme varırım: “Sevmenin artık imkansız olduğuna dair çekilen acıdır.”

Dostoyevski'nin Işığı Altında 140 Yıl

Sözcüklerinden, cümlelerinden ve öykülerinden ziyade Dostoyevski, yeraltı edebiyatının kök salan yazarlarından biridir. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, her şeyin ötesinde uyanışın temsilcisidir.

Neden on iki yıllık eğitim hayatımızda, bir kere bile Dostoyevski okuyun diyen öğretmenlerimiz olmadı biliyor musunuz? Bir şeylere uyanmayalım diye…

Ölümünün 140. yıl dönümünde, ruhundan taşan hakikatin yolumuzu yüzlerce yıl daha aydınlatması ümidiyle… Işıklar içinde uyu, biz ışığının altında yeni günlere birer birer uyanırken.

Dostoyevski’nin Işığı Altında 140 Yıl” başlıklı yazımızın sonuna geldik. Bizleri Instagram ve Twitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın!


aleynadilara
Konya’18 BEU/Türk Dili ve Edebiyatı ✍️