Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap İncelemesi

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap İncelemesi

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap İncelemesi‘ yazımıza hoş geldiniz. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu eserini yorumlamaya başlamadan evvel dilerseniz fazla detaya inmeden, eserin genel hatlarına değinelim.

Bir Hasta Çocuk

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu eseri, 15 yaşındaki, 7 yaşından itibaren bacağındaki kemik rahatsızlığı sebebiyle hastane hastane gezmek zorunda kalan çocuğun hayatını ele alır. Artık bacağının kurtulamayacağını öğrenen hasta çocuk, iyileşmesi için heyecansız, sakin ve huzurlu bir hayat sürmesi gerektiğini de öğrenir. Bu sebeple akrabası olan Paşa’nın köşküne giden çocuk, orada Paşa’nın kızına aşık olur. Paşa’nın kızının kendisine olan tutarsız davranışları onun bu aşka daha da bağlanmasına sebep olur. Lâkin bir de bu kızın, talibi olması mevzu bahistir. Bacağından rahatsız olan ve kendisinden dört yaş büyük bir Paşa kızına aşık olan bir gencin, hem aşkına hem de bacağının kesilmesinden kurtulmak için gösterdiği mücadele ve çatışmalar romanın çerçevesini oluşturur. Genç hasta, bir yandan kesilmek üzere olan bacağından bir yandan da kaybetmek üzere olduğu sevgilisinden dolayı hem fiziki hem de ruhsal çok büyük acılarla tedavi olmaktadır.

Çocukluk Yıllarına Ait İzlenimler

Peyami Safa

Cahit Sıtkı Tarancı, “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ile Peyami Safa, sanatının olgunluk dönemine giriyor. Bugünkü Peyami Safa’yı bize işaret eden ilk kusursuz, yetkin, bütünüyle insancıl ve her satın göğüsten kopmuş bir damar gibi taze ve hayat fışkıran bir kitap.” demiştir. İşte bunu sağlayan en önemli faktörlerden biri de zihniyettir. Peyami Safa, kendi hayatından esinlenerek kaleme almıştır Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu. Yani hayatından izler taşımasıyla otobiyografik roman özelliğini katmıştır eserine. Fakat tam anlamıyla hayatının kopyası denemez eser için. Kurmaca dünyada kendini temsil edecek, kendi adına konuşacak birini seçmiştir.

Dönemin şartlarına uygun bir bakış açısı sunulmuş başından sonuna kadar. Hastanenin insanlar için neyi temsil ettiği ve bununla birlikte şartların kısıtlılığı net betimlemelerle aktarılmış. Peyami Safa’nın Sultan Abdülhamit döneminde Sivas’a sürgün olarak gönderilen babasını iki yaşında kaybetmesi, annesi Server Bedia Hanım’ın, kocasının ölümünden sonra İstanbul’a taşınması, büyük maddi sıkıntılar içinde yaşamaya çalışmaları ve tüm bu sıkıntılara, Peyami Safa’nın 9 yaşındayken yakalandığı ve bütün ömrünce etkilerini gördüğü kemik hastalığının da eklenmesinin izlerine rahatça romanda rastlanabilir. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki hasta çocuğun bacağındaki rahatsızlık, Peyami Safa’nın kolunda idi. Bu sebeple 17 yaşına kadar hastane koridorlarında zor bir hayat geçirdi. Romandaki çocuğun yaşıyla Peyami Safa’nın aynı yaşta olmaması kurgusallıktan fakat yakın yaşlarda olmaları da Safa’nın hem dönemin hem de o yaşların zihniyetini aktarmak istemesinden kaynaklıdır. Yani Safa, çocukluk yıllarına ait izlenimleriniDokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı eserinde bir anı defterini sunuyormuş gibi romanlaştırmıştır.

Hasta Çocuk ve Nüzhet

Olay örgüsü bu iki karakterin etrafında döndüğüne göre dilerseniz biraz daha yakından tanıyalım, hasta çocuğumuzu ve Nüzhet’i.

Hasta Çocuk

Hasta çocuğun ismi, eserini başından sonuna kadar hiç belirtilmemiştir. Bu hususta İsmail Habib Sevük’ün: ”Bütün edebiyatımızda kahramanın adı olmayan ilk roman budur sanırım. Niye öyle? Çünkü, romanın kahramanı müellifin kendisidir; kendi adını zikretse romana uymayacak, başka bir ad taksa hakikatten ayrılmış olacak; öyle ise en iyesi kahramanı adsız bırakmaktır” açıklaması mevcuttur. Eserin hakkında bu cümlenin kurulmasının sebebi, hasta çocuğun hakkında belirtilenlerle Safa’nın hayatının benzerliğidir.

Çocuğun 15 yaşında olduğu biliniyor. Lâkin çok fazla acılar çektiği için ve bununla birlikte kültürlü olduğu için kırklı ellili yaşların tecrübesine sahiptir. Bunun sebebinin de yine Safa’nın çocukluğunda yaşadığı sorunlara değinirken bunu otuzlu yaşlarında yazmış olmasıdır.

Çocuk, 8 yaşından beri diz rahatsızlığı çekmektedir. Bu hastalığını geri plana atmasını sağlayan tek şey ise Nüzhet’e duyduğu aşktır. Yanındayken her şeyi unutması durumu, köşkten ayrılmaya karar verdikten sonra tam tersi bir hale gelir. Çünkü artık duygularıyla bastırdığı fiziksel ağrı her şeyin bitmesiyle gün yüzüne çıkmıştır. Tüm bu duygularının en ağır basanı ise yalnızlıktır ve bunu her fırsatta dile getirmekten kaçınmamıştır.

Kendi yaşından oldukça olgun bir karaktere sahip olan kahramanımız özelikle yalan hususunda epey hassastır. ”Nüzhet Bana Yalan Söyledi” bölümünde:

…Yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların, değil, eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan…Zavallı mürâfik…Nüzhet bana yalan söyledi.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, syf:51.

ve bununla birlikte:

Dünyanın hiçbir Nüzhet’i yalan söylememelidir.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, syf:52.

cümlelerini kuran kahramanın bu konudaki hassasiyeti aşikârdır.

Kahramanın 15 yaşında olmasına rağmen çok daha olgun olmasının sebeplerinden biri de çok fazla kitap okuması ve çok fazla yazarla tanışmış olmasıdır. Shakespeare, Goethe ve Tevfik Fikret okumuştur. Peyami Safa’nın da kendisini küçük yaşlardan itibaren fazlaca kitap okuyup kendini geliştirmiş olması kahramanla olan benzerliklerine bir yenisini daha katar. Son olarak hasta çocuk üzerinde durulacak husus, dış görünüşü mevzusudur. Roman, hasta çocuğun kendi ağzından anlatıldığı için midir bilinmez dış görünüşüne dair bilgi yetersizliği mevcuttur. Duygu ve düşünceleri derinlemesine aktarılırken, fiziksel özelliklerine hiç değinilmediği tespit edilmiştir.

Nüzhet

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap İncelemesi

Nüzhet’in kelime anlamı; neşe, eğlence, sevinç, ve ferahlık anlamlarına gelmektedir. Bu ismin, Nüzhet’in karakteriyle de bir çağrışım yapıldığı söylenebilir. Paşa diye bahsedilen kişinin kızı olması hasebiyle varlıklı bir ailedendir. Şımartılmış olması, olayları ciddiye almaması ve gözü karalığı bu sebepten ötürüdür. 19 yaşında olmasına ve hasta çocuktan 4 yaş büyük olmasına rağmen hâlâ çocuk gibidir. Bununla birlikte hasta çocuğun Nüzhet için: ”Bu seste bile ben bir sinsilik, bir hilekârlık, örtünen, değişen, gizlenen ve aldatan bir şey keşfediyordum” demesi, Nüzhet’in şımarıklığının yanında diğer olumsuz özelliklerinden bazılarını saptamak için yeterlidir.

Hasta çocuğun hiçbir fiziksel özelliğinden bahsedilmemesine rağmen Nüzhet’in dış görünüşüne değinilmiştir. Ela gözlü ve kumraldır fakat bu özellikleriyle ön plana çıkmamıştır. Yukarda da bahsi geçen olumsuz özelliklerinin yanında bilgisizliği ve kültürsüzlüğü dikkat çekmektedir.

Nüzhet’in, hasta çocuğu “çocuk” olarak gördüğü birkaç yerde açıkça ifade edilir. Bu ifadelere, ”Sahi sen benden dört yaş küçüksün ve çocuksun” ya da ”Ah koca çocuk” örnek verilebilir. Fakat kendisinin toyluğu, neredeyse her eyleminde açıkça vurgulanmıştır.

Bakış Açıları ve Teknikler

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap İncelemesi

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanının otobiyografik roman özelliği taşıdığını söylemiştik. Bu sebeple kahraman bakış açısıyla yazılmış ve ben dili kullanılmıştır. Kahraman bakış açılı birinci tekil anlatıcı tekniğiyle yazılmış olmasının sınırlılıklarını da bu sebeple içinde bulundurur. Okur, sadece kahramanın anlattığı kadarıyla etrafı, kişileri ve olayları bilir. Bunun yanında Peyami Safa’nın, bu romanı yazdığı yaşıyla roman kahramanın yaşı arasında epey bir fark olduğu için kahramanın, yaşından daha olgun karaktere sahip olmasına sebep olmuştur. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk romanında ilk defa, şuurlu olarak, romancının değil roman kahramanının veya anlatıcının gözlemlerini esas almıştır.

Hasta çocuğun doktorla birlikte teşrihhaneyi dolaştığı Zavallı Yorik bölümünde, doktorun ve hasta çocuğun ölüye olan bakışının farklılığı dikkat çeker. Doktor, mesleğinin gereği duruma bakarken hasta çocuk, onun bir zaman insan olduğunu düşünerek kendi varlığı ile benzerliğini kurmuştur. Bu da Safa’nın olayları her iki açıdan da göstermek istediğini doğrular.

Romanda kullanılan tekniklerden biri de bilinç akışı tekniğidir. Kahramanın monologlarında karşımıza çıkan bu teknik, kahramanın şuurlu bir tavır içerisinde olduğunu ve kendi düşüncelerini, hareketlerini kontrol edebilmekle birlikte bir alışkanlıkla neleri düşüneceğini de kendisi belirleyebilmektedir.

Roman, anlatım tekniklerine uygun olarak dil ve üslup özelliklerine sahiptir. Dikkat çeken diğer bir husus da eserde fazlaca tıbbi terim kullanılmış olmasıdır. Otobiyografik bir roman olması ve Safa’nın bu hastalıkla mücadelesinin, ona bu terimleri  kazandırdığının tespitini yapmak mümkündür.

Eserde, anlatılanların kalıcılığını ve etkinliğini artırmak için koku duyusuna sıkça başvurulmuştur. Aşağıdaki alıntı bu teoriye örnek verilebilir.

Köpüklenerek uçan ve uzaklarda kaybolan bir beyaz gömlek; ve; iyot, eter, yağ, ifrazat ve saire kokularından mürekkep, terkibi tamamiyle anlaşılmayan bir hastahane kokusu.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, syf:7.

Tasvirler ve Tezatlar

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu eserinde, en çok başvurulan ve neredeyse kurgunun tamamında karşımıza çıkan unsurlar tasvirler ve tezatlardır. Tasvirlerde, hasta çocuğun ruh halinin etkin olduğu görülmektedir ve çok geniş bir betimleme söz konusudur. Tezatlarda ise kahramanın her noktada diğerlerinden ayrıştığı görülmektedir. Tezatlıkların kullanıldığı durumlar ise: Kapalı mekan-tabiat, sağlık-hastalık, zenginlik-yoksulluk, hayat-ölüm, korku-ümit ve yalan-hakikat şeklinde örneklendirilebilir. ‘koridor‘ yerine ‘dehliz‘ kelimesinin seçilmesi hususuna dil ve anlatım yönünden değinecek olursak dehliz kelimesinin kasvetli çağrışımının kullanılması, hasta çocuğun psikolojisiyle bağdaştırılmıştır. Ayrıca her noktada bu kelimenin sıkça kullanıldığı gözlemlenmiştir.

Nüzhet’e bunları anlatacak mıyım? Hayır! Hatta bu not defterini de saklayacağım.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, syf:66.

Bir gün hastanelerde okunmak için bir roman yazsam ve bu notlarımı içine karıştırsam…

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, syf:111.

Son olarak, yukarıda verilmiş cümlelerinden hareketle; yazar bu romanı, kahramanın bir anı defteri ya da not defteri gibi görünmesini sağlamış ve kahramanın anlatımlarındaki içtenliğinin bağlantısını kurmaya çalışmıştır.

‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Kitap İncelemesi’ adlı yazımızın sonuna geldik. Bizleri Instagram veTwitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın!


Esra Nur Zileli
Satır aralarını dipnotlarla bezeyen biri.