Bu yazıda demokrat parti ve partinin batı hayranlığı konusunu ele alacağız.
1950 Öncesi CHP Dönemi
2. Dünya Savaşı 1 Eylül 1939’da başlamış, 2 Eylül 1945’te bitmiştir.
Türkiye, fiilen bu savaşa girmemiş ancak savaş evlere kadar girmişti. Yokluklar, kuyruklar, kara borsanın, karartmaların ve ekmek karnelerinin hüküm sürdüğü bir dönemden bahsediyoruz.
17 Aralık 1925’te imzalanan Türk-Sovyet Antlaşması ise 1945 yılı Mart ayında savaş biterken sona erdi. Sovyetlerle olan bu antlaşmanın bozulması, onların Boğazlar’da ve Doğu Anadolu’da hak iddia etmesi iyice yalnız kalmamızı sağladı.
Batı’ya dönmek, bir dost aramak elzem gözüktü. Nihayetinde Amerika, 1946 yılında Türkiye’yi keşfetti. Boğazda Sovyetlere karşın Amerikan Missouri Gemisi, Türk limanlarına yaklaşarak Türkiye’nin yalnızlığını bozmuş gözüktü. Ayrıca dönemin başkanı Truman, bu dönemde Truman Doktrini ile 100 milyon dolarlık askerî malzeme yardımı yapmıştı. Tarihler ilerler iken, 12 Temmuz 1947’de ise Marshall Yardımı imzalandı. Türkiye, Marshall ile 3 yılda 10 milyar dolar alacaktı. Ancak yine de siyasî yalnızlık bütünü ile giderilemedi. Temel hedefimiz NATO’ya girmek idi. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde, yani öncesindeki İnönü CHP’sinin bıraktığı hâl, bu idi.

25 Haziran 1950 Kore Savaşı
Sonrasında rengimizi tamamı ile belirtebileceğimiz bir olay yaşandı, 25 Haziran 1950’de 3 yıl sürecek Kore Savaşı başladı. İktidara gelen Demokrat Parti için bu kaçırılmayacak fırsattı. Türkiye’nin bu savaşta edeceği yardım Türkiye’ye NATO’nun kapılarını açacaktı, görünen oydu. Savaşa girme kararı sadece iktidar partisince onaylanmış, mecliste diğer parti milletvekillerine söz hakkı tanınmamış, tanınsa bile dinlenilmemişti. Gözünü NATO ile karartan iktidar parti, hemen beraberinde 4500 kişilik Türk Tugayı ile, General Tahsin Yazıcı komutasında Kore Savaşı’na katılmamıza sebep olmuşlardı. Onlar Kore’ye giderken elbette ki Türkiye NATO’ya yaklaşıyordu. Usta şair Nâzım Hikmet ise bu savaşta şehit olan Yedek Subay’ımızın ağzından şu dizeleri yazdı Menderes hükûmetine karşın…
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore’de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.


8 Eylül 1952 NATO Üyeliği
1952’de Lizbon, NATO Görüşmeleri gerçekleşti. Fuat Köprülü konuşma yaptı ve Türkiye, Yunanistan ile beraber NATO üyesi olmuştu. Ve artık yüzümüz Batıya dönmüştü. 1923’ten beri devam eden denk bütçe ilkesinden çıkılmış gelen yardım ile beraber hizmetler verilmeye ve tarımda ekimlere başlanmıştı. Ekonomi büyümüş, millî gelir artmıştı. Fakat 1954 yılından sonra ekonomide, özellikle de dış ticarette denge bozulmaya yüz tutmuş ve sonuçta hükûmet kaçınılmaz bir biçimde dış borçlanmaya yönelmiştir. Bu borçlanma siyaseti de 4 Ağustos 1958’de devalüasyon sonucu Türk parasının değerinin düşürülmesine sebep olur.
1957’den sonra başlayan siyasî istikrarsızlık ekonomik istikrarsızlığa da yol açar. IMF ve Dünya Bankasından kredi alabilmek için Türk parası devalüe edilmiş, devalüasyondan önce 1 dolar 2,80 TL iken devalüasyondan sonra 1 dolar 9 TL olmuştur. Neticede Menderes hükûmeti, başlangıç olan parti yolundan sapmış partiden Fevzi Çakmak gibi birçok kurucu ve büyük isim ayrılmış, Menderes’in güç zehirlenmesi ile son bulmuştur. 1960 yılında son bulan parti 10 yıl boyunca iktidarda kalmış, Batı idolü ile Anadoluyu yönetmiştir/yönetmeye çalışılmıştır.
Çok kısır döngü, yazı bilgi vermekten çok yergi amacıyla yazılmış çok bariz ortada. Tarihi bir konu hiç bir zaman taraflı olamaz. Çünkü bilgi objektiftır.
Eh zaten yazının amacı da o değil mi dostum? Düz, normal tarihî bir yazı olsa idi neden paylaşılırdı burada? Kopyala yapıştır yapılıp geçilebilirdi. Olaya kendi bakış açımı koydum elbette. Tabii bu da bildiğim kadarı ile oldu.
Demokrat Parti ve Onun Batı Hayranlığı başlığınız bu… Ayrıca,
”
…
2. Dünya Savaşı 1 Eylül 1939’da başlamış
2 Eylül 1945’te bitmiştir.
…”
böyle bir başlangıç hiçbir metoda sığmaz. Söz konusu yazar, burada TARİH anlatmak istiyorsa, belirli bir temel inşa ederek girişe başlaması gerekiyordu. Tarih metoduna aykırı bir şey. Demokrat Parti nasıl geldi, ne yaparak geldi, CHP´den kimler ayrıldı? Bu soruların cevabı dahi yok. Hangi düşünce ile BATIYA yanaşmış ‘’OLABİLİR?’’ bu bir tarih yazısında, bir tarihçinin yorumlayabileceği bir şey. Değerlendirme yapılabilirdi.
Ayrıca ”YAPMIŞTI” ”ETMİŞTİ” demek anlamsız gerekli cümleler belirli sentezlerle verilebilirdi. İstirham ediyorum, yazamıyorsanız TARİH´e bulaşmayın çünkü Prof. Dr. Salih ÖZBARAN şöyle diyordu ”TARİHÇİLİK ZOR ZANAAT” isimli kitabında, ”Tarihin müşterisi arttı.”
Uzun bir eleşti yazmayı, daha doğrusu ”makale” olarak görülen bu yazıyı eleştirecek bir şey bulamıyorum. İçi dolu bir yazı değil. Yıl kısıtlaması da yapılamamış yazı da. Umarım, daha başarılı yazar alımlarınız olur.
Bir tarihçi adayı olarak, gerekli bibliyografyaları verilmiş olmasını, gerçekten insana bir şeyler aktarmasını temenni ediyorum.
Esenlikler dilerim…
Arkadaslar demokrat parti hakkında daha fazla bilgi edinmek icin 32.günün Demirkırat belgeseli var; onu izleyebilirsiniz.
Beceremiyorsanız bırakın Muhammet bey