Anton Çehov: Altıncı Koğuş

Anton Çehov: Altıncı Koğuş – Kitap İncelemesi

Bu yazımızda durum hikayeciliği ile tanınmış Anton Çehov‘un Altıncı Koğuş kitabını inceleyeceğiz. Anton Çehov, Altıncı Koğuş kitabında ülkesine ayna tutmuş, bunu karakterler üzerinden bizlere sunmuştur. Şimdi izninizle kısaca kendisini anlatıp hemen eserimize geçelim.

Anton Çehov Kimdir?

Anton Çehov, lise dönemlerinde Edebiyat derslerinde sıkça duyduğumuz bir isimdir. Durum hikayeciliği dediğimiz zaman akla hemen o gelir. Çehov, 29 Ocak tarihinde Rus İmparatorluğu’nda dünyaya gelmiştir. Çehov’un çocukluğu aslına bakarsanız sorunlu bir çocukluk sayılabilirdi. Babası despot ve fiziksel şiddet uygulayan birisiydi. Çehov, Yunan okuluna başladı ve orada bir dersten kaldı. Aynı dönemde kilisede dini eğitim görüyordu fakat buradayken de kendini iyi hissetmediğini yıllar sonra itiraf etmiştir. Zaten sonrasında da tamamen reddederek ateistliği seçmiştir.

Anton Çehov: Altıncı Koğuş

“Kardeşlerim ve ben kilisenin ortasında dururken “May my prayer be exalted” ya da “The Archangel’s Voice” triosunu söylerken herkes bize duygulu bir şekilde bakıyor ve ailelerimizi kıskanıyordu ama biz o sırada kendimizi küçük mahkûmlar gibi hissediyorduk.”

Anton Çehov

Daha sonraları babası türlü girişimlerde bulundu ve bunlar başarısız oldu. Ve bu başarısızlıklar annesinin çökmesine sebebiyet verdi. Her iflas Çehov’un annesinin ruhunun bir intiharıydı. İşler iyice çözülmez bir hale giriyordu ki bu dezavantajı Çehov bir avantaja çeviriyor ve eserler üzerine çalışıyordu. Mizahi eserler yazmaya çalışıyor, ailesine destek oluyordu. Tüm bu zorluklarla okulunu bitirdi ve tıp fakültesine kabul edildi. Ama o yazma yeteneğini bırakmadı ve takma isimlerle edebiyata giriş yaptı. Çocukluğundan beri yaşadığı her zorluk zihninde yer etmişti ve belki de ”durum hikayeciliği” denilince öne çıkmasının sebebi de buydu.

Gün geçtikçe kısa yazılarıyla, hikayeleriyle tanınmaya başlandı. Artık ünleniyordu ve Anton Çehov adını herkes biliyordu. Çehov yaşadıklarından etkilenmiştir ve eserlerinde daima yaşadıklarına, yaşadığı döneme yer vermiştir.

Altıncı Koğuş Kitabının Konusu Nedir?

Altıncı Koğuş adından anlaşılacağı üzere bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesini yani halkın tabiriyle ”akıl hastanesini” konu alıyor. Bu hastanede İvan Dimitriç adında oldukça bilgili, felsefeye düşkün üst kesimden bir hasta yatıyor. Geri kalan hastalar ise orta ve alt kesime ait. Hastane çalışanları ve hastanenin durumu içler acısı. Hiyerarşi durumu mevcut ve günün birinde Andrey Yefimıç adında bir doktor buraya çalışmaya geliyor. İvan Dimitriç ile sohbet etmesi hayatının değişmesine tamamen alt üst olmasına sebep oluyor. Ama neden?

Kitap dışarıdan bakıldığında konu olarak böyle görünüyor. Herkesin baktığı ve gördüğü budur. Şimdi sizlerle birlikte gördüklerimi paylaşmak istiyorum.

Akıl Hastanesi – Rusya

Öncelikle sizlere akıl hastanesinden bahsetmek istiyorum. Akıl hastanesinde İvan Dimitriç bilgili ve üst kesimi canlandırıyor. Geri kalan alt kesim ve orta kısım mevcut ve onlar suskun olarak nitelendiriliyor. Hastane tamamen pislik içinde, hastaların üzerlerinde eski ve kokmuş pijamalar mevcut hastane çalışanları hastaların her türlü yiyeceklerini çalıyor. Mesela doktor hastayı ameliyat edecek ama hastanede yalnızca iki tane neşter mevcut.

Anton Çehov burada hastaneyi Rusya olarak sembol haline getirmiştir aslında. Çünkü Rusya o dönemde ekonomik açıdan çöküntü içindedir. Hiyerarşi durumu mevcuttur ve bir üstteki her zaman alttakini sömürmektedir. Ülke aslında yokluk içindedir, hırsızlık ve yolsuzluk almış başını gitmiştir ama yine aynı ülkede ”korku” kol gezdiğinden kimse sesini çıkaramıyor ve sorgulamıyordur. Nasılsa kimi kime şikayet edeceklerdir ki? Burada büyük bir eleştiri olduğunu gördüm.

Aydın – Halk Arasındaki Uçurum

Yine kitapta çok güzel semboller kullanıldığını görüyorum. Bakın, kitapta üç aydın kesim gördüm. Birincisi hastaneye kapatılmış İvan Dimitriç, ikincisi hastanemize gelen Doktor Andref Yefimic, üçüncüsü ile doktorumuzun arkadaşı. Burada İvan Dimitriç ve Andref karakteri bizim için çok önemli. Nedenini şimdi açıklıyorum.

İvan Dimitriç: Hastanede yatan, bilgili, felsefe, psikolojiye meraklı birisi. Kitapta aydın kesimi canlandırıyor. Hastanenin koşullarını görüyor. Her türlü pislikten haberdar. Hasta bakıcıların tavrından şikayetçi oluyor, yapılan hırsızlıkları bildiriyor. Biliyor, görüyor. Kendince çabalıyor bu adaletsizliğe dur demek için. Fakat ne çare! Çünkü bu kadar sessizlik arasında bile onun attığı çığlıklar duyulmuyor…

Doktor Andref Yefimiç: Bakın Doktor Andref de kendini ”aydın” kesim olarak nitelendiriyor. Doktor ilk geldiği zaman İvan neleri gördüyse hepsini görüyor, İvan’ın şikayetlerini dinliyor hatta bir ara kendisiyle kalıp ”acaba neler yapabilirim?” diye sorguluyor da. Bir şey yapacağını sandınız değil mi? Hayır. Doktor İvan gibi aydın değil. Doktor kimse yapmıyorsa ben ne yapabilirim ki diyor. Hatta sanki evlere gidince hallerinin daha mı iyi olacağını söylüyor. Bu yüzden tüm bu pisliklere, hırsızlıklara göz yumuyor.

Zararlı bir işe hizmet ediyorum ve aldattığım insanlar için aylık alıyorum. Namuslu değilim, ama ben tek başıma bir hiçim, kaçınılmaz olan sosyal kötülüğün küçük bir parçasıyım sadece.

Doktor Andref Yefimic Anton Çehov, Altıncı Koğuş

Hastanede Yatan Orta ve Alt Kesim: Bu sınıf her şeyden umudunu kesmiş, her şeye karşı suskun bir tavrı benimsemiştir. Aslında benimsemiş dediğime bakmayın, bu tavır hasta bakıcılar tarafından benimsetilmiştir. Çünkü hasta bakıcılar, doktorlar, hemşireler bu kesime her türlü işkenceyi yapmaktadır. Malzemelerinden çalıyorlar, dövüyorlar, küfür ediyorlar. Bu insanlar ise sadece susuyor, kötü yemekleri yiyor hatta bazen arta kalanlara besleniyorlar. Kokmuş pijamaları giyiyorlar bazen bir yatakta birkaç kişi yatıyorlar. Bu kesim Rusya’nın alt ve orta kesim halkını temsil etmektedir. Rusya’da üst kesim alt kesimden vergilerle ve çeşitli zorbalıklarla beslenmektedir fakat alt sınıf buna alıştığı için artık herkese bu ”normal” gelmektedir.

Katledilmiş Bir Duygu – Empati

Kitapta işlenen bir diğer konu da bana göre ”empati” duygusudur. Akıl hastanesinde yatan her insan inanılmaz acı çekiyor. Dayak yedikleri için, yemekler kötü olduğu için, pijamaları koktuğu için… Hatta daha fazlası için. Fakat alıştıkları için sesleri çıkmıyor buna. Ta ki İvan Dimitriç sesini yükseltene kadar! Çünkü o konuşuyor, o susmuyor. O canının yandığını doktora anlatıyor. Burada kalmak istemediğini ve diğerlerinden farklı olduğunu söylüyor. Peki sizce onu diğerlerinden farklı kılan neydi kendisine göre? Bir akla sahip olmak tabii ki. Fakat aklı olduğu için oraya hapsedilmek onun kaderiydi, bu da onun bilmediği bir şeydi.

Yüzlerce akıl hastası dışarda ellerini kollarını sallayarak geziyor da kimse sesini çıkarmıyor. Bilgisizliğiniz yüzünden hastaları sağlamlardan ayırt etmeyi beceremiyorsanız bizim suçumuz ne? Cahilsiniz diye ben ve şu zavallılar niçin sizlerin şamar oğlanı olalım? Siz, sağlık memuru, idare amiri ve bütün hastane güruhunuz; ahlaki bakımdan hepimizden ölçülemeyecek derecede aşağı konumdasınız. Neden burada oturan siz değilsiniz de biziz? Mantık bunun neresinde?

İvan Dimitriç Anton Çehov, Altıncı Koğuş

Doktor, acısı karşısında ne mi yapıyor? Hiçbir şey. Aydın doktorumuz kulaklarını kapatıyor. Hatta acısını küçümsüyor, bulunduğu ortamın fark etmeyeceğini anlatmaya başlıyor. Ona göre, eğer düşüncesinden akıl hastanesini silerse burada olduğunu unutabilirmiş. Kitabın bu bölümünde aynı zamanda Diyojen’e de bir atıf yapılmıştır. Düşünün, etrafınızdaki herkes acı çekiyor. Bunu görüyorsunuz fakat empati duygunuz olmadığı için aynı şeyleri hissetmiyorsunuz. İşte Çehov hastane adı altında ahlaki açıdan çökmüş bir ülke tasvir etmiştir. Ve bu ülke empati duygusunu elleriyle deşmiştir.

Hapishaneler ve tımarhaneler var olduğu sürece içinde birilerinin oturması gerekir. Siz değilse ben, ben değilse başka üçüncü biri elbet girecektir buralara.

Doktor Andref Yefimic – Anton Çehov, Altıncı Koğuş

Akıllıysan Delisin

Andref Yefimic her ne kadar sorunlara sussa da İvan Dimitriç ile konuşmasını durduramıyordu. Her gün onu ziyaret ediyor ve bu da elbette çevresinde duyuruluyordu. Düşünebiliyor musunuz? Bir doktor bir ”akıl hastası” ile dost oluyordu. Korkunç bir manzara. Herkes Andref ile yavaş yavaş irtibatını azaltıyor ve hatta onun biraz dinlenip izne ayrılmasını hatta ”tedavi” olmasını tatlı dille anlatıyordu. Çünkü çevresine göre o artık delirmişti.

Ve tabii ki çok geçmeden bir meslektaşı tarafından kandırılarak hastaneye kapatıldı. İvan Dimitriç‘in yanı başına hem de. Andref’ de tıpkı İvan gibi kendini anlatmak istiyordu ama kime? Herkes onun delirdiğini savunuyordu. En önemlisi kendisi de artık buradan çıkamayacağını biliyordu. Burada yine Çehov içinde bulunduğu döneme ağır bir eleştiri yapmıştır. Düşünen, sürüye uymayan insanların dönemin yöneticileri tarafından ”zararlı” görüldüğünü anlatmak istemiş ve toplumdan nasıl izole edildiklerini başarıyla eserinde işlemiştir. Toplum mu? Toplum aydınların ışıkların sönmesiyle kangren bir hale gelmiştir.

Her türlü zorbalığın toplum tarafından makul ve yerinde bir gereklilik olarak karşılandığı, beraat kararı gibi her türlü merhamet göstergesinin toplumda tatminsizlik ve intikam duyguları uyandırdığı bir dünyada adaleti düşünmek gülünç değil midir?

Kendimi altıncı koğuşa kapatılmış hissettim.

Lenin

Çehov, kısa bir kitaba ülkenin acısını sığdırmıştır. Aslında bu acı sadece bir ülkenin değil; çağımızın da acısıdır. Kitaplar içinde gizledikleriyle güzeldir. Bu yüzden bunlara dikkat etmenizi istedim. Diğer içeriklerime ulaşmak için hemen şuraya tıklayabilirsiniz

Anton Çehov: Altıncı Koğuş – Kitap İncelemesi” adlı yazımızın sonuna geldik. Bizleri Instagram ve Twitter hesaplarımız üzerinden takip edebilirsiniz. Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın!